Para veren altın bulsun
Kurumlara yönelik kaynak sağlama hizmetleri hem HK’lardan hizmet bekleyen kitlelerin hem de anlatacak bir şey bulamayan HK yöneticilerinin en sevdiği hizmet türüdür. Aslına bakarasanız kurumlara yönelik kaynak sağlama hizmetleri HK’ların baş belasıdır. Bunun bela oluşu yolsuzluğa çanak tutması gibi aşikar nedenlerin yanı sıra pratik ve kuramsal sorunlar nedeniyledir. Önce kısaca kuramsal soruna bir değineyim. Makro politika açısından kaynak dağılımı liberal dediğimiz rejimlerde piyasaya bırakılmış bir işlevdir. Piyasa kaynak dağılımını olanak ölçüsünde arz ve talep seviyelerine göre yapar. Bunun için kurumlar kurulur, bu kurumların çoğu özel sektörden kar amacı güden kurumlardır. HK’lar bu hizmeti kar amacı gütmeden dağıtırlarsa, hele hele bunu kar amacı gütmedikleri veya devlete ait kurumlar oldukları için subvasiyon alarak yaparlarsa buna haksız rekabet denilir. Faizsiz mali kaynak sağlayan HK’lar finansman kurumlarıyla, enformasyon ve know-how; alt yapı ve fiziki tesis; iş gücü ve stratejik işbirlikleri ve network’ler sağlayan HK’lar danışmanlık şirketleri, üniversiteler, ve bu konularda ihtisaslaşmış diğer kurumlarla rekabet halindedirler. Bu bir çelişkidir ve bazı ülkelerde müsade edilmeyen bir uygulamadır. Söz gelimi her türlü vergiden muaf, personeli bedava, posta pulu parası bile vermeyen devlete ait bir HK faizsiz 200 milyon dolar kredi dağıtıyorsa bu finansman sektörünün cebinden alınmış bir paradır. Şimdi bazılarınız “Şirketlerin hele KOBİ’lerin bunlara ulaşmaya güçleri yetmez. Ne yapalım yani onları ortada mı bırakalım?” dediğini duyar gibiyim. Hayır bırakmayın. Bırakmayın ama bu meselenin çözümü son günlerin popüler deyimiyle ‘paralel’ örgütler yaratmak, bu hizmetleri vermesi gereken kurumların yanı başına adı HK olan teşkilatlar yaratmak değildir. Bu işin kolaya kaçan yolu ve tüm araştırmaların gösterdiğine göre en işe yaramazıdır. Çözüm bu hizmetleri ulaşılabilir hale getirmekte. Yani bu işlerle uğraşan kurumları daha etkin ve etkili çalışacak hale getirmekte. Bu üzerinde daha çok yazılması ve konuşulması gereken ve uluslararası platformlarda hayli tartışılan bir uygulama. Bir ara döner biz de bakarız.
Gelelim pratik sorunlara. Bunlara daha önce uzun uzadıya değinmiştim. O nedenle kısa keseceğim. Kaynaklar bir işletmenin pazarlama ve üretim faaliyetlerini daha etkin ve etkili yapabilmeleri amacıyla kullanırlar. Yani işletme stratejisini tasarlar (kime ne satacağına karar verir) ondan sonra satacağı mal/hizmeti üretmek ve bu mal/hizmeti pazarlamak için hangi kaynaklardan ne zaman, ne kadarına gereksinimi olacağını hesaplar. Daha sonra kaynağı tedarik eder, pazarlama ve üretime dağıtır ve hedeflenen sonuçlara ulaşılıp ulaşılmadığına bakar. Bunun başka bir yolu yordamı yoktur. Böyle yapan şirket doğruyu yapar, stratejisinin ve kaynak hesaplarının doğruluğuna göre belki başarılı olur belki olamaz ama yapmayanın işi Allah’a kalır. Bu nedenle kaynak dağıtmak isteyenlerin ciddi bir karar vermeleri gerekir. Ülkelerin veya ortaklarının kıt kaynaklarını ince eleyip sık dokumadan, kendi babalarının ceplerinden çıkmayan bu kaynakları mirasyedi havasıyla canlarının istedikleri yere, istediklerine mi dağıtacaklar; yoksa “yahu bu kaynak bize emanet. Onu vatanın, milletin, ortaklarımızın hayrına olacak yerlere mi verelim?” diyecekler. Eğer öyle diyorlarsa bakın her kaynak taleplerinin herbiri için ne tür bir değerlendirme yapmaları gerekiyor. Önce başvuru sahibinin stratejisi değerlendirilecek. Sonra istenen kaynağın hangi amaçla istendiği ve bu amacın stratejiye uygunluğuna bakılacak, sonra istenen kaynağın amaca ulaşmak için yeterli olup olmadığı irdelenecek ki israf olmasın, kaynağın yerinde kulanılması ve sonuçlarının takibi de cabası. Yahu tüm bunları yapabilecek kadro ve know-nerede? Kadro ve bilgiyi bulsanız bile bunun astarı yüzünden pahalıya gellir. Biz yaparız diyen varsa rahmetli İsmet İnönü’nün deyimiyle “Hadi canım sende”.
Sağlıcakla kalın