Para politikasının sınırları

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

2011 yılına gelişmiş ülkelerde çift dipli bir durgunluk ihtimalinin azaldığı ama büyümenin yavaş olduğu, gelişmekte olan ülkelerin ise hızla büyümeye devam ettiği bir konjonktürde giriyoruz. Çin'den gelen daraltıcı para politikası işaretleri ve euro bölgesindeki kredi krizinin Portekiz'e ve İspanya'ya yayılabileceği endişesi zaman zaman piyasalarda sert satışlara yol açabiliyor. Buna rağmen global likiditenin bolluğu küresel sermayenin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere akmaya devam etmesini sağlıyor.

Sermaye girişinin artması Türkiye gibi iç talebe ve dış kaynağa dayalı büyüme modeli olan ülkeler için iyi yönetilmesi gereken bir süreç. Türkiye ekonomisi son on yılda OECD ülkeleri içinde en hızlı büyüyen ülkelerden birisi oldu. Kamu kesiminin açıklarının azaltılması, enflasyonun kontrol altına alınması ve yapısal reformların gerçekleştirilmesi, piyasalara güven vererek reel faizlerin düşürülmesini, yatırımların artmasını ve büyümenin hızlanmasını sağladı.

Ancak söz konusu büyüme, özel kesimin tasarruf oranının neredeyse yarı yarıya düştüğü bir ortamda dış tasarruflar sayesinde sağlandı. Gelişmekte olan ülkelerde yüzde 33'ler seviyesinde olan tasarruf oranı Türkiye'de yüzde 13'ler düzeyine geriledi. Bu yüzden Türkiye'nin sermaye girişlerindeki artış karşısında Brezilya, Çin, Kore gibi radikal önlemler alma ihtimali yok.

Durumun farkında olan ekonomi yönetimi, başta Merkez Bankası ve BDDK olmak üzere, son dönemde cari dengedeki bozulmayı kontrol altına almak ve ödemeler dengesinin finansmanının kalitesini artırmak için önlemler almaya başladı. 

Merkez Bankası, 2011 yılında para politikasında fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarın da hedefleneceğinin sinyalini veriyor. Yılın son Para Politikası Kurulu'nda Merkez Bankası Türk Lirası'ndaki değerlenme eğilimini sınırlamak amacıyla bir yandan kısa vadeli faizleri aşağı çekerken diğer yandan kısa dönemli faizlerin politika faizlerinden önemli ölçüde sapmasına izin verileceğinin sinyalini verdi. Faiz düşüşünün kredileri ivmelendirmesinin önüne geçmek amacıyla munzam karşılık oranları uzun vadeyi teşvik edecek şekilde artırıldı.

Benzer şekilde BDDK bir yandan bankaların kredi verme sürecini sıkılaştırırken, diğer yanda finansman tarafında vade uzatımını teşvik ederek finansal istikrara katkıda bulundu. Bu bağlamda kredi kartlarında asgari ödeme tutarları artırıldı, konut kredilerinde teminat oranı yükseltildi ve bankaların tahvil ihracına izin verildi.

Aralık ayında açıklanan kararları tek başına ele aldığımızda enflasyonla mücadele anlamında para politikasını gevşetici bir adım olarak görüyoruz. Önümüzdeki aylarda senelik enflasyonun önemli oranda gerileyeceğini gören Merkez Bankasının bu fırsattan yararlanarak faizleri aşağı çekip Türk lirasının değerlenmesinin önüne geçmek istediğine inanıyoruz. Munzam karşılıklardaki artış ise faiz düşüşünün kredi büyümesinin hızlandırmasının önüne geçmek için yapıldı.

Politika faizlerindeki 50 baz puan gerilemeye karşı munzam karşılıklardaki artış yalnızca 20 baz puan düzeyinde bir maliyet artışı getiriyor. Bankacılık sektörü bu maliyeti ya mevduat faizlerini aşağı çekerek mudilere veya kredi faizlerini yukarı çekerek kaynak kullananlara yansıtacak, ya da faiz marjlarının gerilemesine razı olacak. Merkez Bankası'nın istediği daraltıcı etkinin işlemesi için sektörün kredi faizlerini yukarı çekmesi gerekiyor. Aksi takdirde Merkez Bankası önümüzdeki aylarda munzam karşılık oranlarını yukarı çekmeye devam edecektir.

Bizim görüşümüz temel dengeleri sağlam, nüfusu genç, geleceğe ümitle bakılan bir ekonomide munzam karşılık oranlarında yapılan oynamalarla kredi büyümesinin önüne geçmenin zor olduğu yönünde. Ekonomi canlı, risk iştahı yüksek olduğu müddetçe küçük-orta boy şirket kredilerinin ve hane halkına verilen konut kredilerinin kullanımının hızlı büyümeye devam etmesini bekliyoruz.

Merkez Bankasının politika faizlerini indirmesi kredi büyümesi sürecini daha da hızlandıracaktır.  Merkez Bankası'nın munzam karşılık oranlarının daha fazla artırması borçlanmayı yavaşlatmak için çözüm olmayacaktır. Bu durumda borçlanma süreci özel sektör tahvili, finansal kiralama, tüketici finansmanı şirketleri vasıtasıyla bankacılık sektörünün dışına kaymaya başlayacaktır.

Cari açığın azalması ve enflasyonun eş anlı olarak gerilemesinin para politikası ile kolayca çözülebilecek sihirli bir yolu yok. Yapısal reformlarla sanayimizi daha rekabetçi hale getirmemiz, yurtiçi tasarrufları artırmak için uzun soluklu bir program yapmamız, iç talebe ve dış kaynağa dayalı büyüme modelimizi değiştirmemiz gerekiyor. Önünde genel seçim olan bir hükümetin ve ekonomi yönetiminin bu iş için gerekli adımları atması kolay değil. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019