Para politikasında normalleşme ve TCMB
Fed’in 2008 sonrası uygulamaya koyduğu para politikasını ters yönde işletmesini, yani, normalleşme çabalarını takip etmeye başlayalı 2 yıldan uzun bir süre oluyor. Uzun bir süre yüzde 0 seviyelerinde oluşan gösterge faiz bugün için yüzde 1-2 aralığında bir noktada şekillenmekte. Eski düzenin doğruları bu süreçte biraz da zaruretten farklı bir yöne evrilmek zorunda kalıyor. Bu noktada birçok kez farklı makalelerimde ben, farklı yerlerde de birçok kişi konuyu enine boyuna tartışma fırsatı buldu. Hikayeyi TCMB tarafından konuşmaya çalıştığımız için konu istemeyerek de olsa bir noktada “kur-faiz” denklemine kilitleniyor. Bundan ben de muzdarip olduğumu belirterek sohbeti para politikası adımları üzerinde genişletmek isterim.
Ülke ekonomilerini yönetmek, geleceğe şekil vermek uzaktan kolay gibi görünse de dikkat, özen ve tecrübe gerektirir. Üçünün birlikte girdiği denkleme katsayı olarak da “tercih” eklenir. Örneğin, büyüme ve enflasyon başlıkları çoğu zaman “tercih” noktalarından birisidir. Biz de olduğu üzere dünyada da bu konu üzerine sıkışmışlık örnekleri mevcuttur. Ayrıca, sıkışma mevzusu zaruret olarak görülmemeli; büyürken enflasyon problemini halletmeyi başaran örnekler de mevcuttur. Neyse, konuyu dağıtmadan ilerliyorum.
Ben bugünlerde Merkez Bankası’nın önünde tarihi ikinci fırsatın olduğunu düşünüyorum. Bunu en son Kasım 2017’de düşünmüştüm. Nedir fırsat gördüğüm? Belirli periyodlarla karşımıza çıkan “faizi artırmak zorunda kalmak-enflasyonu kontrol altına almak-büyüme sorunsalı ile karşılaşmak-spekülatif atağa maruz kalmak” döngüsünden çıkmamız gerekiyor. Tamam, GLP ile fonlama yapmak, GLP faizini artırmak sıra dışı bir tercihti ve önemli bir süre de işe yaradı. Evet, yerli analistler bu durumu yabancılardan daha önce görmeyi başardı ve raporlarına yansıttılar. Ancak, eldeki cephaneyi tek tutmak ve bunu ilan etmek dönem dönem maruz kaldığımız spekülatif ataklara zemin hazırlayabiliyor. Üstelik dış haber akışının bu denli dengesiz ve kendisine yeni hikaye aradığı bu dönemde. Ticaret kaygılarından tutun da jeopolitik riskler ve ABD Başkanı’na ait siyasi haber akışına dek uzanan geniş bir yelpazede fiyatlama başlıkları söz konusu. Gündemin bu denli yoğun ve dengesizliği arasında bir de bizim başlık olarak belirmemize engel olmamız gerek.
Bu noktada bir yapıcı eleştirimi daha eklemek isterim. Bir dönem PPK sonrası yapılan ekonomistler toplantısına da katılmış birisi olarak şu noktanın altınız çizmekte fayda görüyorum. “Daha fazla iletişim” başlığının ön planda olması gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Anlaşılması güç akış küreselde yeterince söz konusu. Biz, bu dönem içerisinde, PPK toplantı sayılarını azaltarak ve ek iletişim kanallarını kapatarak spekülasyona açık bir ortamın oluşmasına istemeyerek de olsa katkı sağlamış oluyoruz. Evet, yeni yönetim ile birlikte farklı mecralar daha aktif kullanılır oldu; sosyal medya hesabının iletişimde öne çıkması ve blog sayfasının hayata geçirilmesi örnekleri gayet başarılı. Ancak, TL cinsi varlıkların açığa satıldığı dönemlerde bazen bilindik bir ifadeyi bile yetkililerden duymak yatırımcılara moral kaynağı olabiliyor. Şu örneği hatırlatmak doğru olacaktır; yakın dönemde Başbakan Yıldırım ve TCMB Başkanı Çetinkaya’nın açıklamaları spekülatif atağın ivmesini kırarken, farklı bir şey söylememelerine rağmen yatırımcılar için ışık olmuştu. Önemli mi? Bence kesinlikle.
Toparladığımızda yine bir PPK toplantısı ve TCMB’ye yönelik beklentilerle karşılaşıyoruz. “Yapılsa daha iyi olur” ile “yapılması muhtemel” kavramları bir kez daha bizlerin aklını karıştırıyor. Piyasa katılımcıları arasında ağırlıklı beklenti GLP borç verme faiz oranı üzerinden 50-75bp civarı maliyet artışına gidilmesi yönünde. Öte yandan, normalleşme politikasının gerektirdiği ise, tek faiz oranına geçilerek GLP’nin asli işlevi ile çok daha yukarı bir noktada belirlenmesi. GLP’nin kullanılma zorunluluğu yok. Sağlayacağı esneklik ise spekülatif atakların önünü kesmek ve “ben hep buradayım” mesajı vermek. Üstelik bu hamlenin ikincil yansımaları piyasa faizlerinin düşüşü dahi olabilir.