Para politikası S.O.S veriyor
Kuzey Afrika'da yaşanan toplumsal hareketler nedeniyle petrol fiyatlarındaki yükseliş, Avrupa ülkelerinde yaşanan borç sorunu ve Japonya'daki deprem felaketi küresel büyüme üzerindeki baskıları artırdı.
Genişleyici maliye politikalarının devreden çıkmasıyla birlikte ABD ve Avrupa ekonomilerinde büyüme zaten hız kesmeye başlamıştı. Yaşanan dışsal şoklar bu ülkelerdeki büyüme üzerindeki baskıyı daha da artırdı.
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan PMI verileri ABD ve Avrupa'da büyümenin ivmesini kaybettiğini gösteriyor. Japonya ekonomisi yaşanan doğal felaket sonrasında yeniden durgunluğun eşiğine geldi. Yaşanan olaylar gelişmiş ülkelerde genişleyici para politikasının uzun süre devam etmesini gerektiriyor.
Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde ise durum çok farklı. Ekonomideki ısınma ve yükselen enflasyon bu ülkelerin daraltıcı ekonomi politikaları uygulamasını gerektiriyor. Ancak gelişmiş ülkelerdeki borç sorunları ve son dönemde yaşanan dışsal şoklar ekonomi yönetimlerinin frene sert bir şekilde basmasını engelliyor.
Küresel sermayenin riskin yüksek getirinin düşük olduğu gelişmiş ülkelerden makro dengelerin sağlam büyümenin yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelere yönelmesi Türkiye gibi ülkelerde ekonomi yönetimlerinin önlem almasını daha da zorlaştırıyor.
Türkiye özeline bakalım. Yakın komşularımız Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan sorunlara rağmen Türkiye ekonomisi iç talebe ve dış kaynağa dayalı hızlı büyümesini sürdürüyor. İç ve dış talep arasındaki farkın artması cari açığın milli gelirin %8'i gibi sürdürülemeyecek seviyelere çıkmasına yol açtı.
Dış dengedeki bozulma ekonominin daraltıcı politikalarla yavaşlatılmasını gerektiriyor. Genel seçimler öncesinde sıkı maliye politikası uygulanma şansı sınırlı. Bu yüzden ekonomi yönetiminin elinde ana silah olarak para politikası kalıyor.
Sıcak paranın ekonomik dengeleri bozacağı endişesiyle ekonomi yönetimi faiz dışı araçlarla para politikasını sıkılaştırmaya çalışıyor. Bu amaçla Merkez Bankası munzam karşılık oranlarını önemli oranda artırırken, BDDK perakende kredilerin kullanımını zorlaştırıcı önlemler aldı.
Ancak alınan önlemlere rağmen bugüne kadar ekonomik büyümede bir yavaşlama sağlanamadı. Dış kaynağın bol ve ucuz olması, reel faizlerin düşüklüğü, kamunun borçlanma ihtiyacının azalması, ekonomik oyuncuların gelecekle ilgili iyimser beklentileri, bankacılık sektörünün güçlü olması ve hane halkının borç yükünün düşüklüğü alınan önlemlere rağmen kredi kullanımının hızla artmaya devam etmesine neden oldu.
Mevcut tedbirlerin kredi büyümesini ve ekonomiyi istenen hızla yavaşlatmayacağı belli oldu. Ekonomi yönetiminin seçimlerden sonra hızla başka önlemler alması gerekiyor. Alınabilecek önlemleri üç ana başlık altında toplayabliriz. (i) Maliye politikası yoluyla bir yandan iç talep (kısılırken diğer yandan kredileri üzerindeki maliyetleri artırmak ii) Banka bilançolarının büyümesini yavaşlatmak için BDDK'nın idari tedbirlerle devreye girmesi (iii) Sıcak para endişelerine rağmen kısa vadeli faizlerin artmasına izin vererek ekonomiyi soğutmak.
Bize ayrılan yerin sonuna geldik. Alınacak tedbirlerin içeriğine göre ekonominin ve piyasaların seyrinin analizi önümüzdeki haftalara kaldı.