Para politikası daha da gevşetilmeli

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Piyasada konuşulan cari mevduat ve kredi faizlerini sonuçta bankaların marjinal (son alınan) kaynak maliyetleri belirler. Gerek TL, gerekse de döviz likiditesinin görünür şekilde sıkışmaya başladığı son bir kaç aydır, belirleyici olanın MB faizleri olması gerekir. Paranın bol olduğu eski günlerde ise, Merkez'in para tabanı üzerindeki kontrolü doğal olarak daha zayıftı. Çünkü, piyasa nette sadece gün sonundaki atıl paralarını Merkez'e yatırıyordu. Gecelik borçlanma faizlerinin değiştirilmesinin kaynak maliyeti üzerinde cüzi bir etkisi olduğu için Merkez'in para tabanı üzerindeki kontrolü de daha zayıftı. Bu nedenle, güçlü (=para büyüklükleri ve dolaylı olarak enflasyonun seyri üzerinde etkili olan) bir Merkez Bankası'nın piyasadan fon toplayan değil, piyasaya fon veren bir Merkez Bankası olması gerektiği zaman zaman ifade edilirdi. Bugün ise, bambaşka şartlar altında da olsa, Merkez Bankası öyle bir konuma gelmiş bulunuyor.

Bilindiği gibi Merkez, mayıs ayı başından beri piyasayı repo işlemleri vasıtasıyla fonlamaya başladı. Yani, bankalar ellerindeki hazine bonolarını 7 günlük süreler için MB'ye vererek karşılığında nakit TL alıyorlar. İlk başlarda 6-7 milyar YTL olan bu piyasanın büyüklüğü bugünlerde 18 milyar YTL civarında. Asıl mühim konu bankaların repo karşılığı elde ettikleri bu kaynaklara ödedikleri faiz oranları tabii. Merkez Bankası gecelik borç verme faizi adı altında bir faiz belirlemiş olmasına karşın repo vasıtasıyla verdiği kaynaklardan, bu deklare ettiği faizin oldukça altında bir faiz alıyor. Bence, bu faizin daha düşük olmasının hiç bir sakıncası yok. Ancak burada bir prensip yanlışlığı olduğu da ortada. Nasıl adlandırılırsa adlandırılsın repo ile verilen fonlar sonuçta borç verilen fonlardır ve deklare edilen borç verme faizi neyse onun üzerinden kullandırılmalıdır. Esasen, Merkez de bu hatasının farkında ve nitekim, geçen hafta (şu an için piyasa için hiçbir ehemmiyeti kalmamış olan) borç alma faizlerini 50 baz puan düşürürken, borç verme faizini daha fazla (100 baz puan) düşürdü. Ancak borç verme faiz oranı ile fiili repo ile borç verme faizi arasındaki farkı daraltmak amacıyla repo ile verdiği fonların faizini sadece 50 baz puan kadar azalttı. Kısacası bir zamanlar bileşikte 400 puana yakın olan repo faizleriyle borç verme faizi arasındaki fark bugünlerde 250 baz puana kadar gerileyerek yüzde 18 civarına geldi.

Ancak bütün bu indirimlere rağmen, bu piyasadaki işlem hacmi (şimdilik) artmış gözükmüyor. Onun yerine bankaların gene anlamsız bir mevduat savaşına girerek mevduat faizlerini artırma suretiyle kaynak toplama çabası içine girdiklerini görüyoruz. Açıkçası bu davranış şeklini anlamak mümkün değil. Eğer bir bankanın TL ihtiyacı varsa, neden gidip Merkez'den düşük faizle fon alacağı yerde, piyasadan bu faizin oldukça üzerinde faizlerle (aylık mevduat faizleri bugünlerde yüzde 22-23 civarında) mevduat toplamaya çalışır? Piyasa payı kapmak için mi? Bilançoda daha şık görüneceği için mi? Yoksa, bazı bankaların Merkez'deki repo limitleri dolduğu için mi? (Doğrusu buna pek ihtimal vermiyorum. Eğer Merkez limitleri kısıyorsa büyük hata ediyor demektir.) Her halukârda, repoya gelen teklifler ortalamada satış miktarının yüzde 75 kadar üstünde olduğuna göre, bence Merkez Bankası günlük satış miktarını artırarak, ortalamada bir günde kullanılan repo kaynağı miktarını en azından 25 milyarlara çıkarmalıdır. Tabii ki, bu durumda repo faizi daha da gerileyecektir. Böylece, mevduat faizi ile repo faizi arasındaki marjın daha da artması ile, bankalar bugünlerde iyice anlamsızlaşan mevduata yüklenmek yerine doğal olana, yani kendilerini repo ile fonlamaya yöneleceklerdir. Bu durumda, mevduat faizlerinde de bir gevşeme görülecektir. Marjinal kaynak faizinin düşmesi demek, nihayetinde kredi faizlerinin de düşmesi demektir. Bugünün tabir-i caizse 'ölü' iç piyasasında kredi faizlerinin düşürülmesi elzemdir. (Para politikasının gevşemesi anlamına gelen bu tedbirlerin Maliye politikasından fazla ödün vermeden ve Hazine'nin borçlanma miktarlarında artış olmadan yapılması şart. Yoksa, Merkez'in bastığı parayla kamunun fonlanması gibi 'sakat' bir durum ortaya çıkar.)

Son olarak da, döviz piyasası ve likiditesinden kısaca bahsedeyim. Dövizde, TL'den de daha ciddi bir sıkışıklık olduğu malum. FED'in gecelik dolar faizlerini yüzde 1'e düşürmüş olmasına karşın, Türkiye'de bankalar bugünlerde aylık dolar mevduatlarına yüzde 6-7 civarında bir faiz veriyorlar. (Bunda hızlı DTH çözülmesinin de etkisi var tabii.) Biraz abartıldığını düşündüğüm cari açık kaynaklı baskıları, son dönemde azalmış olan sıcak para çıkışlarını ve özel sektörün kısa vadeli dış borçları efsanesini bir kenara bırakırsak, bugünlerde problem bankaların sendikasyonlarının yenilenmesi gibi duruyor. Bankaların önümüzdeki ay vadesi gelen sendikasyonlarının yenilenmesi sırasında ihtiyaçları olabilecek likiditeyi sağlamak için döviz kaynağı bulmaya çalışmaları gayet normal. Bilindiği gibi, Merkez bu ihtiyaçları karşılamak için döviz depo piyasasını faaliyete geçirdi. İlk başlarda bu piyasa üzerinden alınacak dolarlara yüzde 10 gibi cezai (punitive) bir faiz uygulayan Merkez, geçtiğimiz hafta faizi yüzde 7'e düşürürken, bankaların toplam işlem limitlerini 10.8 milyar dolara ve borçlanma vadelerini de bir aya çıkardı. (Şahsen limitin gerekirse daha da artırılması ve faizin daha da düşürülmesi gerektiğini düşünüyorum.)  Henüz bu piyasada fazla işlem olmamasına rağmen (cari borçlanma hacmi 700 milyon dolar kadar), ileriki günlerde döviz ihtiyacının artması halinde bankaların TL'de yaptıkları yanlışı tekrarlayarak DTH faizlerine yüklenmektense, bu piyasayı kullanmayı tercih etmeleri çok daha hayırlı olacaktır. 10.8 milyar dolarlık işlem limiti de bankalar üzerindeki döviz baskısını önemli ölçüde hafifletecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019