Para politikası, belirsizlik, siyaset...
“Olur mu olmaz mı, olursa ne kadar olur, olmalı mı olmamalı mı?” tartışmalarının ardından 11 yıllık sürecin sonunda Fed’in ilk faiz indirimi hamlesini takip ediyoruz.
Para politikasının aktarım mekanizması üzerine kafa yorduğumuz yerel başlıklardan FOMC toplantısından 24 saat geçmeden Başkan Trump’ın eliyle bir kez daha uykusundan uyandırılan ticaret belirsizliğinin yakın gelecekte global para politikaları üzerine etkileşimini tahmin etme çabası içerisindeyiz. Evet, Taylor Rule ve olması gereken politika faizi noktasından götürü tarafındaki etkileri tam olarak ölçümlenemeyen yeni dönemin belirsizliklerine karşı koymaya çalışan bir global merkez bankacılığı sürecine girdiğimiz gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Bu duruma ‘yeni anormal’ demek de mümkün. Böylesi süreçte enflasyon hedeflemesine uzaklık ve potansiyel büyümeden ziyade muhtemel zarar boyutunu azaltma ya da mevcudu koruma çabasına yönelik politikalar bir adım öne çıkacaktır. Çıkıyor da.
Fed’in yeni politika faizi aralığı 25 baz puanlık indirimle yüzde 2-2.25 şeklinde güncellenmiş oldu. Toplantı öncesinde Eylül ayı için benzer hamleye yüzde 60 ihtimal fiyatlayan piyasa işlemcileri FOMC metni ve Başkan Powell’ın mesajlarından beklentilerini karşılayamadıkları için sonrasındaki ilk iş gününde söz konusu olasılığı yüzde 50’ye düşürmüşlerdi. Ancak, Başkan Trump ve Çin arasındaki ticaret anlaşmazlığının yine, yeni, yeniden hortlaması aynı rakamı 2 Ağustos itibarıyla yüzde 90’a yükselmiş durumda. Nedir? Twitter üzerinden paylaştığı mesajlarla para politikası üzerinde yeterli baskı kurmakta başarılı olamayan ABD Başkanı Trump, doğrudan kendi eliyle yarattığı belirsizlik başlığı üzerinden bir kez daha gelişmeleri kendi durduğu noktaya doğru çevirme çabası içerisindedir. Bir nevi tek taşla çoklu kuş vurma çabası da denebilir içerisinde bulunduğumuz duruma. Hem seçmen tabanına verilen sözlerin 2020 başkanlık seçimi öncesinde yerine getirilme çabası –getirilmese dahi “ama denedim” mesajı- hem de sürekli yakınılan borçlanma maliyetlerini önce sıkılaştırmaya ara verme, devamında ise terse çevirme gayreti. Gün sonunda kendi baktığı pencereden gördüğü dünyada Başkan Trump başarılı mıdır? Maalesef, evet.
Amerikan para politikası tarihine dikkatle baktığımızda Fed’in benzer faiz indirimi adımlarını yakın geçmişte attığını görüyoruz. Buna da kendi literatürlerinde ‘sigorta indirimi’ adını veriyorlar. Her ne kadar farklı koşullar ve ekonomik düzenden bahsediyor olsak da FOMC katılımcıları bir kez daha karşıdan gelen rakip atağını –global resesyon endişeleri- defansı önde kurarak kesme çabası içerisindeler. Böylece kendi alanlarında bekleyip riskin baskısını tam anlamıyla hissetmekten ziyade olabildiğince atağı kırmış olacaklar. Şayet son gelen 300 milyar dolarlık yüzde 10 tarife hamlesi olmasaydı, Fed’e dair senaryolar arasında –düşük bir ihtimal de olsa- Eylül ayı için ‘bekle-gör’ temasını ekleyebilirdik. Ancak, 18 Eylül’e dek ticaret belirsizliğinin somut bir şekilde ortadan kalkması mümkün olmayacağından, kalksa dahi etkileri ölçümlemenin kolay olmadığı ortamda güven kanalı üzerinden verilmek istenen destek ve mesaj da hesaba katıldığında 31 Temmuz toplantısına benzer bir adımı görme ihtimalimiz oldukça yüksek. Bugünden toplantıya geçecek olan sürenin bir buçuk ay gibi önemli bir uzunlukta olması, yaz dönemi nedeniyle işlem hacimlerinin azalma eğilimi göstermesi, açıklanacak makro veriler ve takip edilecek olan yönetici açıklamaları ile birlikte oynaklığın artabileceği düşüncesi çok da yanlış olmasa gerek.
Para politikasına yön vererek mevcut ekonomik genişleme döngüsünü korumakla yükümlü olanlar –Fed- kendileri kaynaklı olmayan bir belirsizlikle mücadele etmeye çalışıyorlar. Evet, ABD ekonomisi iç dinamikler üzerine kurulu bir yapı olsa da dışarıdaki gürültüye bir noktaya dek sessiz kalınabiliyor. Sürecin GOÜ grubu etkileşimi ise Fed’in açacağı oyun alanı ile birebir olmayabilir. Haziran-Temmuz döneminden farklı bir risk algılaması ve temkinli yaklaşım politikalarda uzak olasılık değil.