Para nereye gidecek?
Bernanke’nin açıklamalarının üzerine analizler yapılıyor. Tahvil-bono döneminin kapandığı, dünya faizlerinin bundan sonra yükseleceği söyleniyor. Fed politikalarının finansal varlık fiyatları üzerinde oldukça etkili olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, İsviçre Frangı ve ABD Doları dışında hemen her finansal varlığın son günlerde kayıp yaşaması da anormal bir durumdur.
Amerika’nın 10-yıllık faizinin öneminden zaman zaman bahsediyoruz. Türkiye’deki faiz artışı konuşulurken, genel olarak Amerika’nın 10-yıllık faizine atıfta bulunuluyor. Amerikan faizi panik olunacak bir seviyede değil. Gelinen nokta iki yıl önceki seviyeyle aynı. Faizdeki artışın kalıcı olduğuna da inanmıyoruz. Çünkü ABD’de enflasyon yok. Enflasyon yükselirse, tahvil piyasalarının tedirgin olması gerekir. Ekonomideki çarklar hızlı çalışırsa, enflasyon yükselebilir. Diğer taraftan, 1970’lerdeki gibi arz şokları yaşandığında, emtia fiyatları hızla arttığında enflasyon harekete geçebilir ki böyle bir tehlike de gözükmüyor. Enflasyonist ortam oluşmadan, Fed sıkı para politikasına geçmez. Piyasalar, tahvil alımlarının bir miktar azaltılmasını ‘‘sıkı para politikasına geçiş’’ olarak yorumluyor. Tahvil alım programları yıllardır yanlış algılanıyor. Tahvil alımı bir açık piyasa operasyonudur. Fed tahvilleri alır, bunun karşılığında bankalara rezerv verir. Tahvil alımları sonunda, özel sektörün öz sermayesinde bir değişiklik olmaz. Piyasalar dört yıldır bu olayı, enflasyon yaratıcı bir para basma operasyonu olarak değerlendiriyor. Dört yıldır trilyonlarca dolar para basılmasına rağmen, nedense enflasyon yükselmiyor.
Fed’in tahvil alımlarını azalttığını düşünelim. Piyasaların bakış açısı ile bu ‘‘daha az para basılması’’ anlamına gelmez mi? Daha az para basılırsa, bunun enflasyon yaratma potansiyeli daha düşük değil midir? Bu durumda, son günlerdeki faiz yükselişi kendi başlangıç hikayesiyle çelişmiş olmaz mı? Açıkçası, tahvil alım programlarının, faizlerin düşük kalmasına neden olduğunu da inanmıyoruz. Faizlerin bu kadar düşük kalmasının nedeni, çok düşük enflasyon döneminde Fed’in sıfır faiz politikasını sürdürmesidir. Özetle, tahvil alım programları olsun ya da olmasın, faiz oranları yine düşük olurdu. Piyasalar faiz artırımlarını da agresif şekilde fiyatlıyor. Ekonomi güçsüz olduğu için faiz artırımlarının bu şekilde fiyatlanması abartılı bir reaksiyondur. Ekonomiyi yıllardır ayakta tutan bütçe açığında geçen seneye göre yüzde 25’lik düşüş var. Bununla birlikte Fed faizleri artırırsa, ekonomi nasıl büyüyecek? 2014 senesine yönelik olarak kafamızda soru işaretleri var. Bırakın sıkı para politikasını, politika daha da gevşeyebilir.
Tahvil alımlarının azaltılmasının, hisse senetleri ve emtialar üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Ancak özellikle tahvil-bono tarafında durumun mübalağalı olduğunu düşünüyorum. Son günlerde yükselen faizler, önümüzdeki aylarda düşebilir. Amerikan faizlerindeki yükselişten yola çıkarak, Türk faizlerini analiz etmek yanıltıcı olabilir. Türkiye’de ne değişti, sorusu soruluyor. Cari açık ve enflasyon sorunu uzun süredir var. Ancak önceden politik risk bu kadar fiyatlanmıyordu. Yabancı fonlar strateji toplantılarını yaparken, Türkiye ile ilgili senaryo analizlerinde politik riske artık daha fazla ağırlık veriyorlar. Portföylerinde buna göre ayarlamalar yapıyorlar. Piyasalarda olumsuz bir hava olduğu doğrudur. Fakat bugün çıkış yapan fonlar, gelişmekte olan ülkelerin piyasalarına tekrar dönebilirler. Parayı nereden kazanacaklar? Dönüp dolaşıp yine bu ülkelere gelecekler. Biz kendimizi sıkıntıya sokuyoruz. İç meselelerimizi halledebilirsek, fonlar bu piyasalara döndüklerinde payımıza düşeni yine alırız.