Para kazanmanın anatomisi 3.1: İş gücü
Para kazanmanın anatomisine bakabilmek için sizlere 7x7 bir tablo sunmuş ve bir kenarda saklamanızı önermiştim. İki hafta önce bu tablodaki kaynak listesinden sadece mali kaynakların kullanılmasına; geçen hafta da sadece iş gücünden para kazanmanın “ucuz emek” türüne bakmıştık. Bu hafta iş gücünden para kazanmak gibi görünen ama aslında öyle olmayan bir yola bakacağız.
Benim üniversite öğrenciliği yıllarımda Ankara’da talebe bütçesiyle yemek yiyebileceğimiz bir sürü yer vardı. Şimdi Ankara’da 20 kadar üniversite var. O zamanlar Polis Akademisi ve Kara Harp Okulu’nu saymazsanız ODTÜ ve Ankara üniversiteleri öğrencileri dışarıda yemek yiyecekleri zaman seçenek sıkıntısı çekmezlerdi. Seçenekler arasında Sıhhiye’deki Piknik yayın balığı tava, sosis türlü gibi ikramlarıyla ilk sıraya otururdu.
Geçen akşam bir dostun önerisiyle Karaköy’de daha resmi açılışı yapılmamış bir restoranda yemek yedik. Değişik yemek denemeleri yapan, klasik tariflere bir şeyler ekleyerek farklılık yaratmaya niyetlenmiş bir iş yeri. Sahipleri “mektepli” ve deneyimli, bana göre genç insanlar (bu sıralar nüfusun çoğunluğu bana göre genç olduğundan bu şaşırtıcı değil). Neyse yemekten sonra restoranın sahipleriyle tatlı bir sohbete daldık. Görüş ve önerilerimizi aldılar. Aklımızın erdiği kadar ukalalık ettik. Bir ara restoranın sahibi bana “hedeflediğimiz müşteri sizin gibi müşteri” dedi. Ben de ona “Ben buraya yemek için değil sizin için gelirim dedim.” Kastım şuydu: Hanımefendi sempatik, çağdaş, samimi, güler yüzlü ve en önemlisi çok iyi niyetli. Değişik bir şey yapmak istiyor. Müşterisi sanki müşteri değil de arkadaşı, dostu olsun yaklaşımlı. Demek istediğim, övünmek gibi olmasın ben yemek yaparım ve iyi de yaparım. Yemek için pek dışarı çıkmam. Onun için oraya gidersem o restoranın yemeğine değil iş gücünün patronlarında sembolleşen sempatisine, çağdaşlığına, samimiyetine, güler yüzüne ve en önemlisi iyi niyetine giderim. Şimdi “Piknik ve bu restoran arasında ne alaka var?” diyeceksiniz. Piknik restorandaki garsonlar bizim yirmili yaşlarımıza göre babamız yaşındaydılar. Kaç senedir bu işi yapıyorlardı bilemem ama işlerini o kadar iyi biliyorlardı ki bizim yaşımızdan çok uzun süredir yaptıkları belliydi. Orada yemek yerken hani nasıl evinizde yemek yerken “Ortada garson var mı?” “Aşçı nerede?” “Yemek nereden geliyor?” gibi şeyler aklınıza gelmez, orası da öyleydi. Açıkçası oraya sadece yemek yemeğe değil bu huzurlu deneyimden yararlanmaya giderdik. Orada yemek yemek garsonlar sayesinde rüzgar gibi geçer meltem rahatlığı içinde olur biterdi. Yemeğinizi yer, sohbetinizi eder girdiğiniz gibi rahat çıkardınız. Hiç bir konuda üzerinizde bir baskı hissetmezdiniz, sürpriz yoktu, acemiliğe rastlanmazdı. Strateji konusundaki tartışmalarımızı hatırlarsanız bu iki yerin sattığı yemek değil. Piknik parasını aşçıdan patronlara uzanan ve özellikle garsonlarının kalitesinden kazanıyordu. Bu iş gücünün ucuz olup olmamasının hiç bir şeyle alakası yok.
İş gücünden para kazanmanın benim kitabımdaki kabul edilebilir yolu, iş gücünün maliyetinden değil niteliklerinden para kazanmak. Bu iki hizmet sektörü örneğini aşikar oldukları için verdim. Bu tür para kazanmanın yine aşikar ama daha büyük örnekleri high-tech denilen sektörde hemen her gün görülüyor. İnsan gücünün nitelikleri hizmet ve ürünlere yansıyarak hepimizin gıpta ve beğeni ile baktığımız pazar başarılarına yol açıyor. Geçen hafta baktığımız Malezya’daki şirketin işçinin düşük ücreti karşılığı kazandığı paranın aksine bu şirketler aslında çok pahalı ama nitelikli iş güçlerinden para kazanıyorlar. Herkes aynı işi yapıyor. Hem Malezyalı şirket hem de iş gücünün düşük maliyetine değil niteliğine dayanan şirketler “hizmet” satıyorlar. Yani Malezyalı şirket anorak, Piknik yemek satmıyor. Malezya’daki şirket Kore’deki şirketin ürün portföyüne katkı hizmeti satarken, Piknik lafı uzatmamak için söylüyorum, profesyonel açıdan farklılaşmış bir yemek deneyimini daha genç ve orta bütçeli kişilere pazarlıyordu. İşin aslında Malezya’daki şirket kaynaklardan salt insan gücünden para kazanmaya örnekken Piknik bunun bir örneği değildir. Hani “Hoca iş gücünden para kazanmayı işlerken unutmuş” demeyin diye yazıyorum.
Sağlıcakla kalın