Para kazanmanın anatomisi 3: İş gücü
İki hafta önce para kazanmanın formüllerini vereceğimi vaat etmiş ve kaynaklardan nasıl para kazanılır konusundan başlayacağımı yazmıştım. Ve de uyarmıştım, para kazanma yollarının hepsini örnekler vererek anlatmaya kalkarsam haftada bir yazıyla işin sonuna iki sene (tam rakam istiyorsanız 2.44 yıl) sonra falan anca geliriz.
Ancak yine geçen hafta size bütün para kazanma yöntemlerini özetleyen bir tablo da vermiştim. Permutasyonlara bakarak kaç yol olduğunu hesaplayabilirsiniz. O tabloda yedi sütun yedi sıra var. Teker teker, ikişer ikişer, hepsi birden’e kadar kaç permutasyon varsa, o kadar da yol var. Tabi geçen hafta verdiğim formül tablosunu tavsiye ettiğim gibi saklamadınızsa bu yazıda neden bahsettiğimi de anlamayacaksınız. Olsun, tablo Internet’te var. Bir kenara koymadınızsa bir bakın ama bu sefer saklayın.
Geçen haftaki yazımdan da anladığınız gibi kaynaklardan para kazanmaya pek sıcak bakmıyorum. Nedeni şirketlerin para kazanmasına alerjim olduğundan değil. Haşa! Şirketler para kazanmak için kurulmuş örgütlerdir. Esas para kazanamayan şirketlere alerjim var. Ülkenin emeğini iyi kullanamadıkları için. Ancak, zurnanın zırt dediği yer de burası. Anahtar kelime ‘ülke’. Şirketler para kazanacaklar ama ülke de bundan yararlanacak. Şirketler para kazanırken ülke fukaralaşırsa (“bu nasıl oluyor?” diye meraklanıyorsanız ya etrafa bakın ya da isterseniz iktisatçı dostlara sorun) işte buna alerjim var. Kaynaklardan para kazanıldıkça, üretim ve pazarlamanın getirdiği katma değer artışı ve uluslararası rekabet gücü azalır. Onun için sıcak bakmıyorum.
Şimdi gelelim sırf kaynak kullanarak para kazanmanın ikinci yoluna: İnsan kaynaklarından para kazanmak. Bu, görünümde basit bir para kazanma yöntemidir. Önce aşikar olan yönteme değinelim. Kalkınmakta olan ülkelerin şirketlerinin tamamı en azından bir zamanlar, bir kısmı hala bu yöntemle para kazanmaya uğraşırlar. Hatta anlı şanlı iktisatçılar buna “ucuz emekle kalkınma modeli” adını vererek, artık benim asabiyetime alışmışsınızdır, beni sinirlendirmişlerdi. Bu yöntemle para kazanan bir Uzak Doğu şirketinde incelemeler yapmıştım. Hazır giyim sanayisindeki bu şirkette üç vardiya 2000’den fazla işçi çalışıyordu. Yaklaşık 500 dikiş makinesi (leased) haldır haldır çalışıyor, lazer kesiciler kesiyor, yüzlerce genç kız (hala niye hepsi kadın işçilerdi anlamış değilim, ama çoğunuz mutlaka bir nedenini biliyorsunuzdur) makinelerin başına yumulmuş robot gibi anorak falan dikiyorlardı. Bu şirkette bir müdür, iki müdür muavini (biri personele bakıyor), iki muhasebeci, bir sekreter üst yönetim!! kadrosunu oluşturuyordu. Bre aman, bizde olsa iki bin kişi çalıştıran şirketin sadece genel müdür antrajı 15 kişiyi bulur diyemeden dediler ki “50 kadar da ustabaşı var”. Ustabaşılarının hepsi Koreli. “Niye Koreli” diye sual ettiğimde “Müşteri Koreli” dediler. Şimdi görünürde bu şirket anorak üretiyor. Pazarlamaya bir ihtiyacı yok çünkü tüm üretimini Kore’den bir firma alıyor. Satın almaya da ihtiyaç yok onu da Koreli firma hallediyor. Sizin anlayacağınız bu firma anorak satmıyor, Malezyalı genç hanımların terini satıyor. Tasarım, kumaş, düğme, fermuar, iğne iplik ve üretim teknolojisine bir katılımı katkısı yok. “Bunun neresi yanlış?” diye sorabilirsiniz. Şirket 2 bin kişiye iş sahası yaratmış, para kazanıyor, herhalde vergisini de veriyor, ülkeye katkı sağlıyor. İyi de hepsi bu. Rekabet gücü, katma değer, uzun dönem ülke yararı açılarından katkısı affedersiniz çöl fırtınasında bir farenin gaz çıkartması kadar. “Efendim teknoloji transferi yapmışlar anorak dikmesini öğreniyorlar, ileride kendi anoraklarını da kendileri yaparlar” diyorsanız size artık bu 1950’lerin düşüncelerini bırakmanızı öneririm. Anorak yapmasını öğrenmek için 2 bin kişi üç vardiya senelerce çalışmaz. Size bir de hikayenin sonunu anlatayım. Bir yıl sonra (makinelerin kira süresi dolar dolmaz) bu şirket bir haftada Vietnam’a taşındı. Orada emek! daha ucuz.
Akıllara gelmiştir “iş gücünün kalitesi nedeniyle para kazanmaya ne buyrulur?” diye. Haftaya iş gücünden para kazanma gibi gözüken ama aslında böyle olmayan uygulamaya da kısaca değiniriz.
Sağlıcakla kalın.