Özü tükenmiş, şekli kalmış kavramlar...
Teorik olarak serbest piyasa anlayışının dinamik bir yapıya sahip olduğu, kıt kaynakları etkin bir şekilde dağıttığı ve demokrasi anlayışına uyumlu ve bağımlı olduğu iddia edilir. Tanım böyle olunca insan merak ediyor. Küreselleşme anlayışı yaygınlaştıkça, serbest piyasa anlayışı ve demokratik düzey ilkesinin etkili olduğu alan büyüdükçe herşeyin daha iyiye gitmesi geleceğe, umutla bakılması gerekiyordu; neden tam tersi gerçekleşti ve yapısal sorunlar ağırlaşırken dengesizlikler büyüdü ve krizler kader haline geldi? İddia doğru ise sonuç çok daha farklı olmalıydı, nerede hata yapıldı? Evet kıt kaynakları etkin bir şekilde dağıtan serbest piyasa anlayışı demokrasiye bağımlıdır ve ancak bu durumda etkin olabilir. Zira herkesin herşeyi bilmesi başka bir deyişle aldatılmaması, tutarlı davranış ve etkinlik açısından hayati önem taşır. Tam rekabet ortamına doğru yol alınması ve tekelleşmeye yol açacak gelişmelerden uzak durulması gereklidir; ve ancak bu sayede faaliyet dışı gelirler asgariye iner, gelir dağılımının bozulması yanı sıra yapısal sorun oluşumu önlenebilir. Kimsenin tek başına veya belli bir kesim ile işbirliği yaparak fiyatları yapay bir şekilde yönlendirememesi bu süreçte ön şart durumundadır. Refah artışı yaratıcılığa, verimliliğe ve daha çok çalışmaya bağımlıdır. Kıt kaynakların paylaşımında uzlaşı mümkün olamıyor ise demokrasiden ve serbest piyasanın varlığından bahsetmek mümkün olamaz. Özetlemeye çalıştığımız temel ilkeler açısından bugünü değerlendirmeye çalışır isek, mevcut uygulamaların şeklen serbest piyasaya benzediği fakat şekil dışında başka ortak bir yönünün kalmadığı söylenebilir.
Zira serbest piyasa ve demokrasi ikilisi sürdürülebilir büyümeye bağımlıdır; tıkandığı yerde ya bunlardan vazgeçmek ve herşeyin değişeceğini kabullenmek, ya da sorunların büyümesine izin vermeden gerekli bedelleri peşinen ödeyerek gerekli ve yeterli koşulları yeniden tesis etmek için seferber olmak gereklidir. 1970'lerin sonunda yaşanan tıkanmada tercih ilk alternatif lehine kullanılmış, güçlüler zorunlu değişimi kendi lehlerine yönlendirmek adına bu gerçeği kamuoyundan gizleme çabasında olmuştur. Zaman içinde gerek demokrasinin gerekse serbest piyasanın temel ilkeleri kademeli olarak tüketilmiş, yapısal sorunların oluşumu rekabet koşullarının bozulması ve gelir dağılımının bozulmasına yol verilmiştir. Küreselleşme olarak tanımlanan bu dönemde söylenenin aksine hedef gösterilen değerlerden sistemli bir şekilde uzaklaşılmıştır. Ortaya güçlülerin haklı ve güçsüzlerin haksız sayıldığı, dünyayı cehenneme çeviren ve anarşiyi yaygınlaştıran bir kaos çıkmıştır. Serbest piyasa anlayışının lanetlediği yapay fiyat oluşturma ve bu amaçla beklentileri ve kitleleri yönlendirme gibi sapıklıklar ekonomi politikası haline dönüşmüş, günü kurtarmak dışında birşey düşünülemez hale gelmiştir. Kıt kaynakların israfı anormal boyutlara ulaşmış, geniş kesimlerin birlikte insanca yaşamalarını mümkün kılacak koşulların yok edilmesi için çaba harcanmıştır, gerek yapının gerekse ilişkilerin olabildiğince karmaşıklaşması geniş kesimlerin olup biteni anlamasını zorlaştırmış ve tepki vermesini engellemiştir. Hatta terörle mücadele adı altında geniş kesimlerin sindirilmesi ve kafasını kaldırmasının değişik yollarla engellenmesi gerekmiştir.
Aklını kullanamayan, dostunu düşmanını birbirinden ayırt edemeyenlerin mevcut koşullarda insanca yaşayacağı bir geleceğe sahip olması mümkün değildir. Kendisini liberal veya küreselci diye tanımlayanlar, serbest piyasa ve demokrasi anlayışlarının havarisi değil tam aksine katilleridir. Güçlüyüm öyleyse haklıyım tavrı içinde olanlar veya onlara yalakalık ederek varlıklarını korumaya çalışanlar önemli bir kısmı yaptıklarının bilincinde olmayabilir; fakat sonuç değişmez; iyi olan herşeyin düşmanı olarak anılmaktan kurtulamayacaklar.