Özlediklerimiz
Bir örnek genç
“Her yıl 2000’i aşkın başvuruyu değerlendiririm. 15 yıllık meslek hayatımda 30 bin üstündeki adayın başvurularını değerlendirdim. Bu adaylar için yazılmış binlerce referans mektubunu da okudum. Ama bunların içinde birisi, bir hademenin yazdığı bir referans mektubu vardı ki, unutulamaz” diyor Rebacca Sabky New York Times gazetesindeki yazısında. Bayan Sabky, Amerika’daki ünlü bir üniversitenin “Öğrenci Kabul” bölümünde çalışıyor.
Üniversiteye girişte adaylar Amerika’da çeşitli yönlerden değerlendirilir. Adayın SAT gibi sınavlardan aldığı notlar, okul dışında yaptığı sosyal faaliyetler, kendisini tanıttığı ve amaçlarını anlattığı yazısı ve de referans mektupları. Referans mektupları genelde kartviziti kalın, toplumda belli bir ağırlığı olan, sözü geçen kişilerden alınırsa daha bir etkili olur. Ama bütün bu ağır topların yazdığı referans mektuplarının yanına, bir hademenin mektubu, söz konusu üniversitenin kabul komisyonunun tüm üyelerini de çok etkilemiş. Aday, okula kabul edilmiş.
Söz konusu aday için hademe şunları söylemiş “Bu çocuk için referans mektubu yazmamın en önemli nedeni, onun çok düşünceli birisi olmasından dolayıdır. Koca okulda bütün hademelerin ismini bilen tek öğrenci odur. Sınıfı terk ederken bütün lambaları kapatmayı ihmal etmez. Sınıfının bulunduğu koridorun temizliğinden sorumlu hademe arkadaşımıza her sabah teşekkür etmeyi hiç unutmaz. Arkadaşlarının arkasından, onların bıraktığı çöpleri toplar, dağıttıklarını toparlar. Bu çocuk okuldaki herkese, bulundukları pozisyona, sahip oldukları popülariteye bakmaksızın hep saygı gösterir.”
Bayan Sabky, yazısını şöyle bitirmiş: “Eğer zamanı geldiğinde, 17 yıl sonra üniversiteye gitmeye karar verirse, oğlumun yukarıda sözünü ettiğim aday gibi, çevresindeki herkese saygılı olmasını isterim”.
Bir yorum
Çok hızlı değişen bir dünyadayız. Teknoloji, insanlığın hizmetine çok değişik kolaylıklar sunuyor. Çalışma düzenlerimiz değişiyor. Yerleşim alanlarımız değişiyor. Özel yaşamımız ve özel yaşamımızdaki tempomuz değişiyor. Bütün bu değişim içinde insan karakteri de değişiyor. Bencil, kaba, merhametsiz, saygısız, cep telefonundan başkasını sevmeyen, kıymet bilmeyen kişilerin çoğaldığı bir dünya düzenine doğru hızla ilerliyoruz. Böyle bir dünyada yukarıdaki örnek türünde gençler azalıyor. Çevremizde böyle insanların özlemini çekiyoruz.
Yukarıdaki öyküden esinlenerek nelerin özlemini çektiğimi düşündüm.
Özlemini çektiklerimden bazı örnekler:
• - Metroda, otobüste yaşlılara, çocuklu kadınlara yer verecek gençler
• - Asansöre bindiğinde içerdekilere, yolda karşılaştıklarına merhaba diyecek güler yüzlü insanlar
• - Trafiğe yan yoldan girecek arabaya yol verecek insan evlatları
• - Otoyolda emniyet şeridinde gitmeyi kendisine hak saymayacak görevliler
• - Gösterileri dağıtırken kendisini savaş alanında sanmayan güvenlik mensupları
• - Kendisine yol verilen ambulansın arkasına takılmayacak olan sürücüler
• - Elektronik denetleme kamerası, ya da trafik polisinin olmadığı zamanda da emniyet şeridine dalmayan sürücüler
• - Çocuk tecavüzlerini, bir kereden bir şey olmaz diyerek, hoş görmeyen, namuslu siyasetçiler
• - Halkın zekası ile dalga geçercesine yalan söylemeyen, dürüst siyasetçiler
• - Büluğ çağındaki ortaokul öğrencisi seviyesinin ötesinde mizah anlayışı olan siyasetçiler
• - Ağaç seven, manzara anlayışında ağaç olan insanlar
• - Doğaya saygı duyan, temiz suyun, temiz havanın kıymetini bilen, çevreyi kirletmeyen insanlar
• - Her türlü canlıya karşı merhametli insanlar
Sonuç;
Bir an, acaba çok şeye mi özlem duyuyorum diye bir öz eleştiri yapmak istedim. Dilime Ziya Osman Saba’nın dizeleri takıldı: “Beni hatırladıkça/Ara sıra gönlümü al/Sokakta görünce, gülümse,/Yanıma yaklaş/Az elin elimde kal.//Evine misafir geleyim,/Kahvemi sen pişir./
Taze doldurulmuş sürahiden/Bir bardak su ver/Yetişir…”
Yoksa, andımızdaki gibi, “Büyüklerini sayan, küçükleri koruyan” desek yetişir mi? Ne dersiniz?