Özgüven evet, gurur tamam ama kibir asla!
Yeşilçam filmlerinden
hatırlayacaksınız...
Hani, 'fakir genç-zengin kız'
hikayesi...
Bir vesileyle karşılaşıp aşık olurlar...
Ancak zengin ailenin aşk
masallarına karnı toktur...
Kızı kurtarmaya karar verirler...
'Münasebetsiz damat adayı' artık
senaryoya göre, Bebek'teki yalı ya
da Levent'teki villaya çağrılır...
Belki de zengin baba fakir genci
çalıştığı oto tamirhanesinde ziyaret
eder...
Ama sonuç değişmez:
Kızlarını bırakması için para teklif
ederler...
Tabii, saf ve fakir genç parayı
almaz...
"Yazıklar olsun" diyerek oradan
ayrılır...
***
Gel zaman git zaman zengin aile
dara düşer...
Ya fabrikayı satacak olur ya borç
para arar...
Bu sahne genellikle, artık o kadar
da zengin olmayan babanın, yeni
patronun yazıhanesine girmesiyle
başlar...
Gizemli patron büyük bir deri
koltukta arkası dönük olarak
oturmaktadır...
Birden bire döner...
Bir de ne görelim?
fiakakları pudrayla hafif
kırlaştırılmış da olsa bizim saf aşık
karşımızdadır...
Afilli giysiler içinde ayağa kalkar ve
ilk cümlesi şu olur:
"Bir zamanlar fakir ama gururlu bir
genç vardı..."
***
Bugün yaşananlar ne kadar da
Yeşilçam filmlerinin bu bize aşina
sahnesine benziyor değil mi?
Batı'nın, dünya ekonomisindeki
250 yıllık kesintisiz egemenliği
geride kalıyor...
Oysa çok değil 20 yıl öncesinde
bile tablo çok farklıydı...
Dünya üretiminin üçte ikisinden
fazlası nüfusu 1 milyarı bile
bulmayan ABD, Avrupa ülkeleri ve
Japonya, yani gelişmiş ülkeler
tarafından yapılıyordu...
5 milyarlık nüfusu ile gelişmekte
olan ülkelerin payı ise üçte birden
azdı...
Bugün yarıdan fazla...
ABD ve AB'nin dünya ticaretindeki
payı yüzde 40'lara geriledi...
Yükselen ise gelişmekte olan ülke
ekonomileri...
Yeşilçam filmine benzetmem bu
yüzden...
'Teşbihte hata olmaz'...
intikam sırası fakir ama gururlu
ülkelerde...
***
Dünyada ekonomik güçlerin
ağırlıkları değişiyor...
Tarih de değişecek...
Ne demiş Herodot?
"Tarih, Avrasya'da Doğu'yu
Batı'dan ayıran hayali çizgi
boyunca yaşanan hareketlerin
damgasını taşır..."
Fernand Braudel...
Fransız tarihçi...
O da, Maddi Uygarlık isimli ünlü
üçlemesinde özetle, "tarihçileri icat
eden ve onları içeride ve dışarıda
kendi çıkarlarını temellendirmek
üzere kullanan Avrupa" diyor,
"merkezinde kendisinin yer aldığı
bir 'uygarlık' tarihini bütün dünyaya
dayattı..."
Avrupa ya da Batı merkezli tarih de
değişecek...
***
Andre Gunder Frank...
Alman kökenli Amerikalı ekonomi
tarihçisi...
Bütün akademik yaşamı boyunca
gelişmiş ile az gelişmiş arasındaki
ilişkileri inceledi...
1998'de yazdığı 'Yeniden Doğu'
kitabında; "Batı'nın üstünlüğünün
dünya tarihinde aslında
zannedilenden çok daha kısa bir
geçmişi olduğu"nun altını çiziyor...
Avrupa merkezli ve Avrupa
merkezci tarihlerin aksine, en
azından 1800'lü yıllara kadar
dünyada Asya'nın baskın durumda
olduğunu gösteriyor...
Avrupa'nın ancak Amerika'nın
'keşfi'nden sonra...
Silahla, kanla
sömürgeleştirilmesinin ardından...
Oradan aktarılan değerli madenler
sayesinde dünya sahnesine
girmeye başladığını anlatıyor...
Ve o haliyle bile, "yüzlerce yıl
üretimde, ticarette ve de
teknolojide Asya'nın gerisinde
kaldığını" somut verilerle
kanıtlıyor...
***
Frank'a göre, küresel ekonomi
Batı'nın getirdiği yeni bir sistem
değil...
Dünya sahnesine çok daha erken
çıkmış...
Merkezinde de Doğu'nun
bulunduğu bir sistem...
Frank, Batılıların hiç göstermediği
yüzüyle, Osmanlı
imparatorluğu'nu o dönemde
dünya ekonomisinin önemli bir
parçası olarak görüyor...
Aynen ünlü tarihçimiz Halil inalcık
gibi...
Pek çok çalışmasının yanı sıra,
inalcık'ın Osmanlı
imparatorluğu'nun Ekonomik ve
Sosyal Tarihi çalışmasında yer alan
"Uluslararası Ticaret" ile "Bursa ve
ipek Ticareti" makaleleri bu yönde
çarpıcı deliller içerir...
Yavuz Sultan Selim'in Doğu
seferinin altında, o zamanki küresel
ticareti kontrollerine almak için
Hint Okyanusu'nda cirit atmaya
başlayan Portekizliler'e karşı
tedbir alma hedefinin olması gibi...
Sadece Osmanlı'nın da değil...
Moğollar'ın, 1340'ta Tebriz'de
italyanları kılıçtan geçirip kentten
atması da o dönemin küresel
rekabet öyküsünün bir başka
hüzünlü parçasıdır...
***
Zaman her şeyi değiştiriyor...
Bakış açılarını da...
Aristoteles ya da kısaca Aristo...
Bizim Eşatun dediğimiz Platon ile
birlikte Batı düşüncesinin en
önemli iki filozofundan biri sayılır...
Milattan önce 300'lerden şöyle
sesleniyor:
"Soğuk ülkelerde yaşayanlar...
Özellikle de Avrupa'dakiler...
Genellikle cesurdurlar ama akıl ve
beceri yönünden eksiktirler...
Bu nedenle, özgürlüklerini
korumayı becerseler de, düzenli
kurumlar oluşturmakta geridirler..."
Aristo, Asyalıları da 'analiz' etmiş...
Ona göre Asyalılar, "Avrupalıların
aksine akıllı ve yaratıcıdır..."
Ama onların da cesaretleri yoktur...
Cesur olmadıkları için de Asya
halkları boyunduruk altında
yaşamaya mecbur halklardır...
***
Tabii, Aristo'nun kimi her iki kıtanın
en olumlu özelliklerini kendinde
birleştiren halk olarak gördüğünü
siz tahmin ettiniz bile...
Kendisi, Helenlerin Avrupalı
olmadığını düşünüyordu...
Gel zaman git zaman, Yunanistan,
Avrupa Birliği üyesi oldu...
Ve bugün AB'nin yardımına
muhtaç...
Bu Yunanları çok kızdırıyor...
Karolos Papulyas...
Yunanistan Cumhurbaşkanı...
AB'nin ikinci kurtarma paketi için
yapılan tasarruf paketine destek
olsun diye yıllık 85 bin euroyu
bulan maaşından vazgeçti...
82 yaşındaki cumhurbaşkanı son
konuşmasında Avrupalılara ateş
püskürüyor...
***
Papulyas'a göre, birçok AB üyesi,
"Yunanistan'a hakaret ediyor..."
Son olarak Papulyas'ın hedefinde,
"Yunanistan'a yardım edebiliriz
ancak dipsiz bir kuyuya sürekli
para akıtamayız" diyen Almanya
Maliye Bakanı vardı:
"Bay Wolfgang Schaeuble'nin
ülkeme hakaret etmesini kabul
etmem mümkün değil" dedi ve
ekledi:
"ikinci Dünya Savaşı'nda ülkemi
işgal eden Nazilere karşı
savaştım...
Biz Yunanlar, sadece
özgürlüğümüzü savunduğumuz
için değil...
Aynı zamanda Avrupa'nın
özgürlüğü için savaştığımız için de
gururluyuz..."
Ardından da Almanlarla
yetinmeyip, işasın eşiğine gelen
ülkesinden hesap soran kim varsa
çıkıştı:
"Hollandalılar kim oluyor?
Finliler kim oluyor?"
***
Katıldığım, Avrupa Ekonomi
Basını Federasyonu (EBP)
toplantılarından da biliyorum...
Yunanlar, özellikle Almanlara fena
halde içerlemiş durumda...
Alman Bild gazetesinde olduğuna
benzer "Yunanlar, adalarınızı satın!"
manşetleri onları adeta delirtiyor...
Biliyorum, "kendi düşen ağlamaz"
diyeceksiniz...
Doğru, içinde bulunduğu durum,
herkesten çok Yunanistan'ın kendi
kabahati...
Ama kantarın topuzunu
kaçırmamak lazım...
Bazen biz de kaçırıyoruz...
Tuhaf bir kibre kapılıveriyoruz...
"Türkiye, Yunan gençlerine ekmek
kapısı oldu" haberleri ile
koltuklarımız şişiveriyor...
Çok değil, 10-12 yıl önce kendi
başımıza gelenleri unutup,
komşumuzu fena halde
küçümsüyoruz...
Hatta bazen bunu tüm Avrupa'ya
yayıyoruz...
Başbakan Yardımcımız Ali
Babacan'ın ağzından;
"Avrupa 3 ay sonrasını bile
planlayamıyor...
Başbakan Erdoğan olsa, kriz 3
ayda çözülürdü" diyebiliyoruz...
***
Biz uzun süre karamsar bir toplum
olduk...
işlerimiz yolunda gitmiyor, bir IMF
programından diğerine
yuvarlanıyor, kendimizi çaresiz
hissediyorduk...
Bu nedenle de, her fırsatta
kendimize vurup, hırpalıyorduk...
"Bu millet adam olmaz" sözü
iliklerimize kadar işlemişti...
Çok yanlıştı...
***
2001 krizi bu 'kendimize vurma'
halimizin zirvesi oldu...
Ardından, işler değişmeye
başladı...
Kemal Derviş'in "Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı" bizi iyi
kötü bir yola soktu...
Üst üste üç seçim kazanan AK
Parti hükümetleri de bu programı
sürdürdü...
Turgut Özal'ın dışa açılma
hamlesinde bile, 1980'den 2000'e
3 milyardan 30 milyar dolara
çıkarabilmişken, son 10 yılda
ihracatı 130 milyar doların üzerine
taşıdık...
inşaat sanayicilerinden,
bankacılara insanlarımız dünyanın
dört bir köşesinde iş kovalar oldu...
Türkiye, güzel bir rüzgar yakaladı...
Bu rüzgar, ekonomik gücün
Batı'dan Doğu'ya kaydığı bir
sürece denk gelince iyice
havalandık...
Bu kez çubuğu sert biçimde ters
tarafa büktük...
'Küçük dağları biz yarattık' trenine
bindik, tam gaz gidiyoruz...
***
Özgüven kesinlikle önemli...
Gurur da tamam...
Ama kibir...
işte o bize yakışmıyor...
Üstelik hiç işimize yaramadığı gibi,
bizi geleceğin risklerine karşı da
korumuyor...
Ne diyordu Merkez Bankası'nın
önceki başkanı Durmuş Yılmaz?
"Aşağılık kompleksi içinde olmak...
Ya da kendine aşırı güven
duymak...
ikisi de çıkmaz yol...
Türkiye'ye zarar vermek
istiyorsanız bu iki yoldan birine
sapın!.."
Hele bir yetişelim de...
Yunanistan küçük bir ülke...
Türkiye'nin yedide biri kadar...
Hem nüfus, hem de toprak
bakımından...
Türkiye'nin nüfusu 74.7 milyon...
Yunanistan'ın 11.2 milyon...
Yüzölçümümüz 780 bin
kilometrekare...
Komşunun 132 bin...
Gelgelelim ekonomik büyüklük
bakımından Yunanistan,
Türkiye'nin yarısı kadar...
2010 yılında yüzde 9 büyüyen
Türkiye'nin GSYH'si 734 milyar dolardı...
Yüzde 4 küçülen Yunanistan'ın
ise 356 milyar dolar...
Dolayısıyla, kişi başına geliri
bizimkinin yaklaşık 3 katı...
Türkiye'nin kişi başına düşen 10
bin 79 dolarlık gelirine karşılık...
Yunanistan'ınki 31 bin 670 dolar...
Aynen dünyanın 17. büyük
ekonomisi olmamıza karşılık...
Kişi başına gelir bakımından
dünyada 61. sırada olmamız gibi...
The Economist'in ülkelerin
karşılaştırmalı verilerini
yayınladığı “World in Figures
2011” çalışmasına göre,
Yunanistan'ın pek çok göstergesi
hali hazırda bizden iyi...
İnsani Gelişmişlik dahil...
Yunanistan'ın İnsani Gelişmişlik
Endeksi puanı 94.2, bizim 80.2...
Devam edelim mi?
Bin kişiye düşen doktor sayısı
onlarda 5.4, bizde 1.5...
Her iki ülke de Akdeniz
çanağında yer alıyor...
Yunanistan'da ortalama ömür
erkeklerde 77.2, kadınlarda 82.5 yıl...
Türkiye'de ise erkeklerde 70.3,
kadınlarda 75.2...
Sadece Yunanistan'ın mı?
Pek çok Avrupa ülkesinin de öyle...
Lafı uzatmayalım...
27 üyeli AB halen dünyanın en
büyük ekonomisi...
Bu yıl büyüme hızında sıfır çekse
bile 16 trilyon dolarlık ekonomi
orada duruyor olacak...
Türkiye'nin 2023 için koyduğu
hedef 2 trilyon dolarlık bir
ekonomi olmak...
Şu anda AB içerisinde 2 trilyon
doların üzerinde ekonomik
büyüklüğe sahip dört ülke var...
2023 ihracat hedefimiz 500 milyar dolar...
Şöyle darda dediğimiz Fransa bu
yıl hiç artış sağlamasa bile 521
milyar dolar ihracat yapacak...
Keza İtalya 450 milyar dolar...
En iyisi biz, boş boş
böbürlenmekle vakit
kaybetmeyip, işimize bakalım...
İhracatta pazar
çeşitlendirmemize rağmen,
Avrupa'ya ihracatımız yüzde 45
ile 50 arasında gidip geliyor...
Burnumuzun dibindeki
Avrupa'nın ekonomik ilişkilerdeki
yeri önemini korumaya devam edecek...
Bizim ise önümüzde yetişmemiz
gereken daha çok hedef var...
Ne demişler?
Keser döner sap döner, gün gelir
hesap döner...
Bu herkes için geçerli...
Avrupa ülkeleri ve ihracatları (milyar dolar, 2010)
Almanya | 1.269 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hollanda | 572 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fransa | 521 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İtalya | 448 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Belçika | 411 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İngiltere | 405 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İspanya | 245 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İsviçre | 195 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İsveç | 158 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Polonya | 156 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Avusturya | 152 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Çek Cum. | 133 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
TÜRKİYE | 114 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kaynak: Dünya Ticaret | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Örgütü (WTO) En büyük 20 ekonomi (GSYH, milyar dolar, 2010)
|