Özel sermaye ve şirket birleşmeleri: 2010’dan ne beklemeli?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Özel sermaye (Private Equity-PE) Fonları, 2007 yılında yeni bir tepe yapmıştı ve global şirket satın alma ve birleşme (M&A) hacminden yüzde 25 pay almaktaydı. M&A hacminin rekor seviyelere ulaştığı 2007 yılı istatistiği USD 4,5 trn seviyesine ulaşan M&A hacminden PE Fonları'nın USD 1,2 trn'luk yatırımı gerçekleştirdiğini gösteriyordu. 2003-2007 yılları arasında M&A hacminde görülen düzenli artışa paralel olarak PE Fonlarının da yatırım hacminde artış yaşandı. M&A de PE de aslında moda veya döngüsel dalgalar şeklinde geliyor. 1980'lerin LBO (leveraged buy-out) dalgası AB ve Japonya'da hayret ve kaygıyla karşılanırken, ABD için gelecek burada gibi görünüyordu. Ancak 1990'larda bu dalga geri çekildi. Sayılara değil, hacme (dolar cinsi miktarlara) bakarsak aslında bu dalgalar ekonominin genişleme veya resesyon dönemleriyle tam da çakışmıyor. 2007'ye gelirken  PE Fonlarının toplam hacimdeki oranı yüzde 20-25 aralığındaydı. 2008 yılında herşey tersine döndü. Yaklaşık USD 2,9 trn olarak gerçekleşen global M&A hacminden PE Fonlarının aldığı pay önce yüzde 20'nin, 20099'da ise yüzde 10'un altında indi.

Yani, küresel kredi krizi PE endüstrisi sert biçimde vurdu. PE Fonlarının yatırımları likidite bolluğunun görüldüğü 2002-2007 dönemine kıyasla çok düştü. Ülkesel bazda bakıldığı zaman, PE hareketinin çok hızlı olarak gözlendiği birçok Avrupa ülkesinde PE Fonlarının yatırım hacminin yüzde 80'lere varan oranlarda düşüş sergilediği görülüyor. EVCA tarafından yayımlanan 2008 yılı resmi verileri geçmiş ile kıyaslandığında, çok önemli bir gösterge olan PE yatırımları/GSYH oranı birçok ülkede aşağı yönlü trend izlemiştir. Küresel kredi krizi öncesi değerler ile kıyaslandığında, hemen hemen tüm ülkelerde düşüş olduğu gözlenmektedir. Avrupa ortalamasına bakıldığında, kriz öncesi 0.569% olan değer, kriz sonrası 0.418%'e inmiştir. Oysa ki Türkiye'de 2006 öncesi USD100-200 milyon arası seyreden bu aktivite 2007'de USD2.5 milyar, 2008'de USD6.4 milyar oldu. Bu dalga (a) başlangıç seviyesi çok düşük olduğu için (b) birkaç büyük işlem sayesinde bu kadar arttı. Uzun vadede bu yükseliş sürdürülebilir olmayabilir çünkü dünyada PE fonlarının yaklaşık ¼'ü emeklilik fonlarından, yine ¼'ü de sigorta şirketlerinden kaynak buluyor. Emeklilik fonları gelişmeden ve yerli kurumsal yatırımcılar oluşmadan sürdürülebilirlik sağlamak zor görünmekte. Elbette bu açıdan katedilecek çok mesafe var: 2008'de emeklilik fonları Polonya'da USD25 milyar, Türkiye'de USD4 milyar idi. KOBİ'lerin bu kadar önemli olduğu bir ülkede KOBİ girişim sermayesi ve özellikle KOBİ'lere yönelik PE fonlarının da gelişmesi beklenir. Ama önce KOBİ'lerin "şişman kuyruk" yaratcak kadar asimetrik olan "verimsiz" bölmesini kayıt altına almak ve dönüştürmek şart.    

Türkiye perspektifinden PE endüstrisini değerlendirmek gerekirse, ülkemizde söz konusu sektörün "sığ" ama "umut verici" olduğu söylenebilir. 2010'da M&A dalgasıyla beraber bu kaynaktan giriş bekliyoruz. Çok uzun bir geçmişi olmayan Türkiye  PE endüstrisi, özellikle TPG, Carlyle, BC Partners, Abraaj gibi dev uluslararası oyuncuların son dönemde yaptığı yatırımlarla canlandı: fakat yerli fonların oluşumu hız kazanılabilirse ülkemiz daha da dikkat çekecektir. Özellikle KOBİ Cenneti olarak kabul edilen bir ülkede küçük ve orta boy  PE Fonlarının hareket alanı çok geniş olacaktır.  Yerli kurumsal yatırımcı profilinin çok güçlü olmayışı, yetenekli PE yöneticilerinin sayıca yoğun olmayışı, PE Fonları için büyük önem arz eden "çıkış" opsiyonlarının  sınırlı oluşu ve ülkemizde varlığı hissedilir seviyede olan aile şirketlerinin PE Fonları ile ortaklıklara çok alışık olmayışı PE endüstrisi için temel engeller olarak ön plana çıksa da, aşılması kesinlikle mümkündür. Orta-uzun vadede bu engellerin aşılmasını takiben Türkiye PE endüstrisi de Avrupa veya Orta Doğu standartlarına ulaşabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019