Özel sektörün cesaret sınavı
Küresel mali sistem koskoca okyanusta şiddetli fırtınaya yakalanmış gemi gibi... Fırtına patlayıncaya kadar çok güçlü görünen gemi, dalgaların vuruş yönüne göre iskeleden sancağa yatıp kalkıyor, pupadan pruvaya dalıp çıkıyor. Köprü üstünde kargaşa var. Kaptan ve zabitanla mürettebat arasındaki iletişim sorunlu. Komutlar yerine zamanında ulaşmıyor. Manevralar etkisiz. Yakınlarda güvenli bir liman yok.
Bir okyanus, bir fırtına, bir gemi... Ve, kontrolsüz enerji... Manzara, büyük ressam Ivan Konstantinoviç Ayvazovsky'nin o muhteşem denizde fırtına tablolarını andırıyor. Ufuk çizgisini dalgalara gömen kara bulutlar... Bulut karanlığının içinden denize saçılarak oynaşan; fırtınaya karşı direnç, korkuya karşı cesaret ve umut aşılayan ışık demetleri...
Ayvazovsky'nin deniz tablolarına nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Ya, fırtınanın karanlık dehşetini ya da dehşeti yumuşatıp cesarete ve umuda dönüştüren ışığı hissedersiniz. Fırtınada bile insanın kendini koyvermemesini, umudunu ve başarıya olan inancını o doyumsuz ışık oyunlarıyla anlatır Ayvazovsky.
Direnme dinamizmi
Görünen o ki, okyanusta şiddetle fırtınaya yakalanan küresel mali sistemin her türlü olumsuz ve kontrolsüz etkisine açık Türkiye'de, özel sektör krizin kara bulutları arasından saçılan "ışığı" yakalamayı başarıyor. Şöyle bir hatırlayalım: Uzak, yakın yaşanan tüm krizlerde özel sektörün ilk refleksi panik ve edilgen bir bekleyiş olurdu. Hükümet çözümü bulsun, gelsin kurtarsın hali...
Bugün durum farklı. Özel sektörün kaptan ve kanaat önderlerinden yansıyan reflekste panik yok. Süreci doğru okumaya çalışan serinkanlı bir "stil" söz konusu. Daha önemlisi krizin tehdit ve muhtemel vurucu etkilerine karşı "geleneksel" edilgenlikten sıyrılmış "etkin" bir direnme dinamizminin gelişiyor olması.
Özel sektörün "zihin modelindeki" bu genel değişim, hiç kuşku yok, mali sistemi ve üretim kanatlarıyla Türkiye'nin ekonomisinin "psikolojik yapısını" olumlu etkiliyor. Bunda, bu kez "bizden" değil, dünya sisteminin merkezinden kaynaklanan krizin tahripkar etkileri karşısında, Türkiye'nin ikincil, hatta üçüncül halkada mevzilenmiş konumu da rol oynuyor.
Siyasetin önünde
Bu konumlanmanın, sağladığı mesafeyle, özel sektöre krizi algılama, öncelikle kendi mikro tedbirler setini oluşturma ve daha önemlisi siyasi yapıyı harekete zorlama gibi üç önemli yönde zaman kazandırdığını söyleyebiliriz. Bütün bunları, krizin merkezi küresel ölçekte "pik" noktaya vurduğu son bir ay içinde kamuoyunu kapsayan görüş, değerlendirme, "tartışma tarzı" ve önerilerinde görmek mümkün.
Özel sektör, lider ve kanaat önderlerinin krize karşı aldığı bu yeni pozisyonla siyaset kurumunun önünde gidiyor. Öyle ki, hükümet ve ekonomi yönetiminin meseleyi algılayamadığı, hareketlenemediği, "ekonomik aklı" zorlayan cümlelerle krizi küçümsediği ve daha dün en yetkili "ağızlardan" dökülen "çok şükür kriz bize teğet geçiyor" gevşekliğinden kurtulamadığı bir dar zaman diliminde, özel sektörün hemen tüm kesimleri ayrıntılı bir "krize direnme" reçetesini ortaya koymuştur.
Hükümet ve ekonomi yönetiminin nihayet hareketlenerek özel sektör temsilcilerini Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nu toplantısında dinlemesi bile bu zorlamanın sonucudur. Açık söylemek gerekirse, özel sektör bu krizde iyi bir akıl, algılama, tedbir ve "cesaret sınavı" veriyor. Hükümete ve ekonomi yönetimine gelince, sınav notunu düzeltmek için epey uğraşmak gerek!