Özel sektör yeni yapılanma istiyor
Bir süredir özel sektör aleminden, düşünce kuruluşlarından, iktisatçılardan sesler yükseliyor: Yeni bir ekonomi modeline, stratejisine, programına ve politikalarına geçmenin zamanı geldi. Bu haklı istem son olarak Türkiye Bankalar Birliği Başkanı, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince tarafından Balıkesir'de dile getirildi.
DÜNYA'nın işbirliğiyle düzenlenen "İş'le Buluşmalar" toplantısında Özince'nin yaptığı konuşma dikkatle okunursa içinden bir manifesto süzülebilir. Benim o konuşmadan çıkardığım manifestonun ana fikri şu: Küreselleşme girdabında yok olup gitmek istemiyorsan, değişmez hedefin, ekonomini ulusal öncelikler doğrultusunda geliştirmek olacak. Kendi küreselleşmeni de bu öncelik temelinde stratejilemek, planlamak zorundasın!
Hoş, daha geçenlerde Devlet Planlama Teşkilatı yetkililerini özel sektör temsilcilerinin belki de "bıyık altı" gülümsemeleri önünde azarlayan, teşkilatı kapatmaktan söz eden bir iktidar zihniyeti; o zihniyetle uyum sağlamış özel sektör fikriyatı eşliğinde, "Türkiye'ye yeni planlar, stratejiler, programlar, yeni örgütlenmeler lazım" diyenlerin istemlerini algılayabilir mi?
Hiç sanmıyorum. Nitekim Özince'nin şu sözleri, hakim zihniyetin "algılama körlüğüne" ibret verici bir örnektir: "Bazen çok yetkili pozisyonlarda bulunan insanlar bana diyorlar ki: 'Ersin Bey siz çok milliyetçi, çok ulusalcı konuşuyorsunuz.' Ne yapabilirim? Benim bir tane nüfus cüzdanım var. İki tane yok. Bir tane pasaportum var. Ayrıca serbest piyasa ekonomisinde ulusalcılık olmaz, diye bir şey yok. Serbestçilik ulusal politikaların ihmali anlamına gelmez."
Küreseli yönetemeyen...
Dünya Bankası'nın bile ulusal kimlikli ekonomi programları, politika tasarımları, yapılanmaları önerdiği bir zamandayız. Bu demektir ki, "başıbozuk" küreselciliğin devri kapanıyor. "Serbest piyasa ekonomisi" kavramı, doğurduğu tüm sorunlarla birlikte "disiplinli piyasa ekonomisi" kavramına doğru evriliyor. Önce, bu gerçeğin kavranması lazım.
Türkiye'de de kavranıyor: Küreselleşmenin tehditlerine, yol açtığı ulusal zararlara karşı sistemi "savunarak" geliştirecek, dinamik reflekslere sahip yeni yapılanma, strateji, planlama istemlerinin gündeme girmesi son derece olumlu bir gelişme. Özel sektör kurumlarının, önderlerinin bu konuda öne düşmeleri de öyle...
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun (TİSK), "küreselleşmeyi izleme komitesi" ile "sektörel gözlemevleri" kurulması önerisi bu bağlamda ciddiye ve dikkate alınmalı. TİSK'in 23 Temmuz'da yaptığı açıklama, bırakın yeni ekonomi programı yapmayı, böyle bir program için gerekli, "organize bilgi altyapısının" dahi bulunmadığını gösteriyor:
"Günümüzde bir ülkenin kalkınması, ekonomisinin küresel rekabet gücünün artışıyla mümkündür. Türkiye gelecekte hangi sektörlerde rekabet etmelidir/edebilir? Rakiplerinin yönelişleri nelerdir? Piyasalar hangi doğrultularda şekillenmektedir? Türkiye ekonominin bütünü açısından bu gibi sorulara şu anda cevap verememektedir. Makro açıdan hal böyle iken, mikro açıdan da girişimci gerekli enformasyondan yoksundur."
Açıklamadaki bu vurgulamayı düz dile çevirirsek: Türkiye küresel galaksiye kör uçuşla dalmış gidiyor. Nereye? İşte onu kimse bilmiyor! Buna karşılık başkaları ne yapıyor? Küreselleşmenin gidişatını devlet-özel sektör kalıtımlı kurumsal yapılarla, mekanizmalarla izliyor, bilgi biriktiriyor, değerlendiriyor, sonuçlar çıkarıyor ve galaksideki "uçuş" rotalarını, gideceği hedefleri bu sonuçlara göre belirliyor.
TİSK'in önerisiyse şu: "Ülkemizde de küresel piyasa koşulları, değişimler, rakip ekonomilerin durumu, sektör ve ürün bazında gelecek tahminleri gibi konular hakkında bilgilendirme yapmak üzere, DPT bünyesinde hükümet, özel sektör ve bilim dünyası temsilcilerinden oluşan "küreselleşmeyi izleme komitesi" kurulmalı. Komite bir "enformasyon merkezi" tarafından desteklenmeli. Bu yapıyı bütünleştirmek üzere "sektörel gözlemevleri" de kurulmalı. Özel sektör önerilen kurumsal yapılanmanın her noktasında aktif görev almalı."