Özel sektör borcu bir risk unsuru değil!
Merkez Bankası yaklaşık 8 aydır özel sektörün yabancı borçlarıyla ilgili çeşitli istatistikler yayınlamakta. Her ne kadar veri toplam zorlukları nedeniyle yayınlanan rakamların yüzde yüz doğru olduğunu MB'nın kendisinin bile iddia edebileceğini sanmamakla birlikte, rakamların özel sektörün borçluluk durumu ve gelişimi ile ilgili olabildiğince doğruya yakın bir fikir sağladığı söylenebilir.
İlk yayınlanan Eylül 2008 tarihli istatistiklere göre Ekim 2008 - Mayıs 2009 döneminde özel sektörün vadesi gelen borçlarının toplamı 29.2 milyar dolardı. (Her ne kadar bu toplam her yeni raporda ufak tefek düzeltmelere tâbi olduysa da, kanımca bu ilk rakamdan yola çıkmak yanlış olmayacaktır.) Bilindiği gibi, küresel kriz tam da bu dönemde Lehman'ın batmasıyla hız kazanmış, ve ciddi şekilde daralan yabancı fon akımlarıyla birlikte bazı analistler tarafından Türkiye'nin dış borç ödeme problemi içine düşeceği iddiası gündeme gelmişti. Şahsen ben ise çeşitli mecralarda bu rakamların çok abartıldığını ve Türkiye'nin çeşitli nedenlerden ciddi bir geri ödeme problemi yaşamayacağını belirtmiştim.
Eğer, söz konusu dönemde, özel sektör borçlarını hiç çevirememiş olsaydı Eylül 2008'de 146.8 milyar dolar olan dış borcun 29.2 milyar dolar azalarak 117.6 milyar dolara gerilemesi gerekirdi. (Teknik bir not olarak esasen son derece oynak seyreden dolar/euro paritesinin dönem başı ve sonunda tesadüfen aynı kaldığı için stok rakamlarında parite etkisinin olmadığını belirteyim.) Ancak, dönem sonuna, yani Mayıs sonuna baktığımızda dış borç stoğunun $ 135.6 milyar olduğunu görüyoruz. Demek ki, borç çevirme oranı kabaca %62 olmuş.
Yukarıdaki rasyo finansal kesimin dahil olduğu dış borç rakamları üzerinden hesaplanan rasyo. Analizi sadece finansal olmayan özel sektör şirketleri üzerinden yaptığımızda ise daha ilginç bir sonuçla karşılaşıyoruz. Dönem başında bu kesimin toplam dış borcu 100.2 milyar dolar, Mayıs sonuna kadar ödemesi gereken miktar ise 18.6 milyar. Yani, borçlar hiç çevrilmediği takdirde finansal olmayan kesimin Mayıs sonunda olması gereken borcu 81.6 milyar dolar. Halbuki, Mayıs sonunda finansal olmayan kesimin toplam dış borcu 98.1 milyar dolar. Borç çevirme oranı % 89 gibi olağanüstü yüksek bir oran. Tekrar hatırlatayım bu krizin en civcivli olduğu dönemde elde edilmiş. Kısacası, borç çevirmede finansal olmayan sektör finansal sektörden çok daha başarılı gözüküyor.
Peki, bu nasıl oluyor? Pek tabii ki, bu kredilerin büyük çoğunluğu nakit karşılığı verilen, yabancı bankalar açısından "no-risk" statüsündeki krediler. Yani, bir anlamda şirketlerin kendi paraları. Bu "dış" kredilerin 40 milyar dolar kadarı da zaten yerli bankaların yurtdışı şubeleri ve iştirakleri tarafından veriliyor. Öte yandan, resmi rakamlara göre yerli firmalarımız aynı zamanda yurtdışında 30 milyar doların üzerinde mevduat tutuyor. Haydi, diyelim bir kısmı dışalımlarla ilgili hareket halindeki paralar. Gerisi ne için acaba? Şirketlerimiz yurtiçinde 25 milyar dolarlık mevduat tutarken, yurtdışında neden bu kadar yüksek mevduat tutuyorlar ki? Hem de faiz oranları yurtdışında oldukça daha düşük olmasına rağmen. (Bu mevduatın 8.5 milyar doları yerli bankaların yurtdışı iştiraklerinde duruyor.)
Şiketlerin döviz pozisyonuna baktığımızda (MB bunla ilgili de bir çalışma yayınlamaya başladı), Mart sonu itibarıyle kümülatif net döviz açığının 74 milyar dolar olduğu görülüyor. Ancak bu açık son 6 ayda net bir azalma eğilimi içinde. Kısa vadeli (vadesi bir yıldan az) döviz açığı ise sadece 5.3 milyar dolar. Ayrıca, TL'deki son değerlenme ile birlikte şirketler açık pozisyonlarından kâr yazmaya, ve hatta daralan dış ticaret nedeniyle atıl kalan bir kısım döviz varlıklarını TL'ye çevirerek TL değerlenmesine ek bir katkıda bulunmaya başlayabilirler.
Sonuç olarak, özel sektörün dış borcunun göründüğü gibi bir risk unsuru olmadığını çünkü bu borcun büyük kısmını oluşturan şirketlerin 100 milyar dolarlık borcunun zaten 40 milyar dolar kadarının yerli bankalar tarafından verilmekte olduğunu, kalan 60 milyar doların da kısmen şirketlerin görünen, kısmen de yurtdışında olup da kayıtlarda görünmeyen fonları tarafından "cover" edildiğini söyleyebiliriz. Bunun dışında kalan borçların çoğu da ya Türkiye'de yerleşik çokuluslu şirketlere verilen, ya da büyük projeler için sağlanan uzun vadeli finansman kredileridir. Kısacası, Merkez Bankası rakamlarına yansıyan her ay vadesi gelen 3-4 milyar dolar civarındaki borçlar bir risk unsuru değildir çünkü bu borçların büyük çoğunluğu fiiliyatta hep çevrilecektir.