Oy sandığının ötesinde: Türkiye’nin ekolojik geleceği

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak [email protected]

Avrupa’nın atık haritası, sanayileşme rüzgârları kadar değişken bir rotaya sahip. Eurostat’ın son raporlarına göre, bu rotanın yeni kaptanı açık arayla Türkiye.  12,4 milyon tonluk bir hacimle, 2022’de Avrupa Birliği’nin toplam atık ihracatının yüzde 39’unu sırtlayarak, bu alanda liderliği eline almış durumda.

Atık ticaretinin karmaşık dengeleri arasında bir çeşit düzenin koruyucusu gibi görünen Türkiye, adeta modern dünyanın geri dönüşüm atölyesi haline gelmiş. Bu durum, iç piyasada dolaşıma sokulan atık miktarını daha da artırıyor. Üstelik sorun, sadece miktarın büyüklüğü değil, aynı zamanda bu atıkların nasıl yönetileceğine dair gelecek projeksiyonun ve eylem planının hazırlanmamış olması. 

Yerel yönetimler ve atık politikalarının önemi

 Türkiye, 31 Mart tarihinde gerçekleşecek olan yerel seçimlerle önemli bir dönemece giriyor.  Bu seçimler, şehirlerin geleceğini şekillendirecek, bazı yönetimler içinse değişim yılı olarak anılacak. Ancak lider adaylarının çevre politikaları henüz ön planda değil. Adaylar büyük ölçüde ekonomik ve sosyal konulara odaklanmış durumda. Ne var ki, ithal çöpün artan hacmi ve çevresel etkilerinin yol açacağı ekonomik ve sosyal sorunlar göz önünde bulundurulmuyor. 

Oysa Eurostat’ın verileri, yerel yönetimlerin atık yönetimi politikalarında belirleyici bir rol oynayabileceğinin de en somut kanıtı. Seçimleri, yerel yönetimlerin geri dönüşüm süreçlerini kendi sınırları içinde güçlendirmeleri gerektiğinin bir işareti olarak okumak, adaylar adına iyi bir fırsat.  Hal böyleyken yerel yönetimlerin atık ticaretindeki değişimlere proaktif bir yaklaşım sergilemeleri, geleceğin çevre politikalarının şekillendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. 

Yerel seçimlerin ekolojik yansımaları

 Rakamların ardında yatan gerçeklerse çok daha çarpıcı. Her ton atık, aslında ekonomik tercihlerin, çevresel politikaların ötesinde toplumların gelişim haritasının çarpıcı bir göstergesi.

Türkiye’nin plastik panoraması hem üretim hem de tüketim cephesinde, gittikçe büyüyen bir ikilemle karşı karşıya. 2018 yılında 10,1 milyon ton civarında plastik üretimi gerçekleştiren ülke, bunun neredeyse üçte birini ambalaj sektörüne ayırmış. Plastik üreticilerinin sürekli yatırım yaparak üretim kapasitelerini artırmaları, ekonomik büyümeyi besleyen bir dinamik olarak görülebilir.

Ancak, kullanım sonrası atıkların akıbetine yönelik ortaya konmuş bir stratejik planın olmaması, geleceğe yönelik endişeleri de beraberinde getiriyor. Geleceği ve gezegeni merkeze alan yönetim projeksiyonları ve stratejik eylem planları hazırlanmaz ve uygulanmazsa, Türkiye’nin sürdürülebilirlik mücadelesi telafi edilemez bir plastik kirliliğinin pençesinde kalabilir.

 Bu anlamda seçimler, Türkiye’nin çevre politikalarında ve atık yönetiminde atacağı adımlar açısından belirleyici olacak.  Seçmenin çevresel sorunlara olan dikkati ve aktif katılımı, gelecek politikaların yönünü belirleyecek ve Türkiye›nin sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlemesine katkı sağlayacak.  Dolayısıyla 31 Mart tarihinde üzerimize düşen rol sandığın ötesinde, sandığımızdan daha fazla.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump’a rağmen 20 Kasım 2024
Sessiz Çöküş 13 Kasım 2024
Sınıfsal kalkınma 30 Ekim 2024
 Kalkınma Krizi: 3.2 24 Ekim 2024
Doğa ekonomisi 11 Eylül 2024