Övünme
Ben de her ademoğlu gibi övülmek isterim. İsterim de bizi büyütürken "Şişinme ayıptır, sen en iyisini yap takdir edilir" diye öğretildi. Bu nedenle bizim övünmenin yolları konusunda becerilerimiz körlenmiştir. Övünme ille de "Ben akıllıyım, güzelim" demekle olmuyor. Bazı köşe yazarları yazılarına "Geçen gün Obama ile telefon görüşmesi yaparken" falan diye başlar. Yazıları "Bana mektup yazan Kafka Türkiye'de fikir özgürlüğünün durumunu sordu" gibi anektodlarla süslüdür. Böylece "Ben önemli adamlarla iç içeyim bundan dolayı ben de önemliyim" demek isterler. Benim ünlü kişilerle olan birlikteliğim çoğu kez bülbülün çektiği dili belası, onların beni bir daha aramamalarıyla sonuçlanmıştır. Şimdi ben size; Asil Nadir Bey'e şirketi zirvedeyken Londra'da ki özel bir toplantıda "Sizin işinizin ne sahibi var ne de tanımı bunun sonu iyi gözükmüyor" dedim o da bana kızıp "Siz benden akıllı mısınız?" diye soru sordu, ben de "Kimin daha akıllı olduğuna kim karar verecek siz mi? Haksızlık olmaz mı?" diye cevap vermiştim desem, bu övünme sayılır mı bilemiyorum! "Önemli adam bana kızdı" diyerek şişinme garip kaçardı. Ancaaaak! Geçen hafta önemli iki üç kişiyle İsviçre'nin Cenevre kentinde buluştum. Bu yazımda işletme sohbetlerine biraz ara verip, bu toplantıyı anlatmak istiyorum. Siz "Hoca kendini övüyor" demeden ben diyeyim diye bu girişi yazdım.
Kar amacı gütmeyen kamu servisi üreticileri (KSÜ)
Toplantının konusu KSÜ'lerin etkinliğiydi. Bu tür bir örgütte görevli olsanız bile bunun ne anlama geldiğini bilmiyebilirsiniz. Açıklamaya çalışayım. KSÜ'ler bir kısmı ya tamamen ya da kısmen devlete veya onun yan kuruluşlarına bağlı hizmet üreticileri, diğerleri ise özel kurumlar tarafından sahiplenilen ve hizmet üretimi yanı sıra lobicilik görevi de yapan örgütlerdir. Her ülkede ihracatı geliştirme kurumları, yatırım teşvik teşkilatları, KOBİ ve mikro üretici destekleme örgütleri, üretici birlikleri, meslek kuruluşları, işveren dernekleri, işçi kurumları gibi yüzlercesi vardır. Söz gelimi Tayland'da 2005 yılında bunların sayısı 108'i buluyordu. KSÜ'lerin kendilerine has özellikleri onlara alışılagelmiş işletmecilik yöntemlerinin uygulanmasını çoğu zaman olanaksız hale getirir. KSÜ'lerin bu kendilerine has ortak özellikleri şunlardır:
1. KSÜ'ler çok ender haller dışında genellikle hizmetler üretirler. Bu çoğu mal üreten şirketler için geliştirilen bir çok işletmecilik yönteminin uygulanamaması sonucunu doğurur. Söz gelimi; kar merkezleri, optimum fiyatlandirma, rekabetçilik gibi kavramlar bu tür örgütlerde yer bulmamışlardır. Bu nedenle bu örgütler kısmen kar amacı güden hizmet sektöründen, kısmen de üretim sektöründen alıntı, yamalama sistemlerle idare edilirler.
2. KSÜ'lerin kar amacı gütmeleri genellikle yasa gereği veya şirket aktiyle önlenmiştir. Bunun doğal sonucu bu tür örgütlerin yöneticileri dönem sonu kar-zarar tablosu gibi başarılarını gösterecek bir özeti üstlerine sunamazlar. Bu nedenle başarı diye faaliyet sayıları ve müşteri menuniyeti gibi aslında başarı ile ilgisi olmayan veriler başarı göstergeleri olarak kullanılır.
3. Ürettikleri hizmetler özel firmalar tarafından ya üretilmez veya üretilmek istenmez. Bunun da ötesinde KSÜ'lerin özel firmalarla rekabet etmeleri ilke olarak engellenir. Bu durumda üretilen hizmetlerin 'piyasa değerleri' gibi bir hesaplama da olanaklı değildir. Söz gelimi bir ihracatçı birliği yöneticisi "Biz şu kadar eğitim programı yaptık. Onun piyasa değeri şudur" gibi bir hesap da sunamaz. Kısacası piyasa değeri olmayan veya olmaması gereken hizmetler ürettikleri için harcanan kaynakların nereye harcandığının gerekçeleri hep tartışma konusu olur. Kaldı ki KSÜ'lerin ürettikleri hizmetlerin bedava, bedava değilse bile çok ucuz olmaları, satış yapsalar bile hizmetlerinden kar bekleyemeyecekleri için bu satışı maliyetine yapmaları beklenir. Bu nedenle hizmetlerin piyasa değerlerinin saptanması bir açıdan manasız da sayılabilir.
Bu özelliklerinden dolayı KSÜ'lerin etkin olup olmadıklarının, başka bir deyişle amaçlarına iyi hizmet edip etmediklerinin kanıtlanması bir sorun olarak günümüze kadar süre gelmiştir. Temel sorun KSÜ'lerin iş girişimleri ile (hizmet üretimi ve pazarlama) yönetimden beklenen sonuçları (etkinlik ve etkililik) ilintirendiren bir entegre kayıt ve reporlama sistemlerinin olmamasıdır. Kar amacı güden kurumlarda etkinlik ölçüsü kardır. Bu kurumlar harcadıkları kaynakların toplam değerinin üstünde bir getiri sağlarlarsa etkin, bu getiriyi ne kadar az kaynak harcayarak sağlarlarsa da o kadar etkili sayılırlar. Bu tür kurumların üretim ve pazarlama girişimlerinin gerekçesi kardır ve dönem sonunda hissedarlar hesabı buna göre sorarlar. KSÜ'ler ise böyle bir sistemden yoksun olduklarından bu kurumların yöneticilerinin neyi niye yaptıklarını anlatmaları hep zor olmuştur. Geçen yazılarımda tartıştığım karne metodu bu nedenle KSÜ yöneticilerine cazip gelir. Kar anlatamayınca, müşteri memnuniyeti, örgütsel büyüme filan gibi şeyler anlatılır.
İşte bu noktadan hareketle 2006 yılında başlattığım bir çalışmayı 2009 yılında tamamlamıştım. Çalışma, KSÜ'lerin etkinliklerinin ve etkililiklerinin irdelenmesi için gereken entegre bir kayıt ve raporlama sisteminin geliştirilmesi konusundaydı. Sistemin ayrıntılarına burada değinmeye olanak yok tabii. Şu kadarını söylemekle yetinelim. Sistem KSÜ'lerin etkinliklerinin çalışmalarından bağımsız olarak ölçülmesine ve bu ölçülerin çalışmalarla (pazarlama ve hizmet üretimi) ilintirilerek örgütün neden başarılı (veya başarısız) olduğunun anlaşılmasına olanak veren bir muhasebe sistemiydi.
Bu sistemi 2009 yılında Güney Amerika, Avrupa ve Afrika'da KSÜ'lerin bölgesel toplantılarında tanıtma olanağı bulmuştum. 2010 yılında Brezilya'nın APEX-Brasil isimli ihracatı teşvik örgütü bu sistemi uygulamak üzere harekete geçti. 2010 Aralık ayında Brasilia kentine giderek kendilerine yardımcı oldum. 2011 Ağustos ayında tekrar gidip uygulamanın ilk ayağını tamamlıyacağım. Böylece APEX-Brasil dünyada etkinliğini entegre bir sisteme oturtan ilk KSÜ olarak bir anlamda bir devrime imza attı.
Marifet iltifata tabidir
Bizde marifet iltifata tabidir, yani başarı övgü ister anlamında bir laf vardır. Övgü almak için başarılı olmaya çalışmaya bir anlam veremediğim için yöneticilik yaptığım yıllarda elemanlarıma şimdi kime ait olduğunu anımsamadığım "İyi bir işi iyi yapmanın en önemli ödülü o işi yaptığının bilincidir" deyişini sık sık hatırlatırdım. İşte, iyi bir iş yapmış olmanın memnunluğu içinde Boston'daki odamda oturup onbirinci yazımı yazarken. Finlandiya'dan bir telefon aldım. Finlandiya'nın İhracatı Teşvik Kurumu'nun yöneticisi sistemin Avrupa KSÜ'lerine uygulanması gerektiğini ve bunun için benim işin başını çekmem gerektiğini, Çek Cumhuriyeti'nin eş örgütünün yöneticileriyle de görüştüğünü onların da aynı fikirde olduğunu ve buluşmamız gerektiğini söylüyordu. Bende yazı geçirmek için Istanbul'a gideceğimi, isterlerse Istanbul'da buluşabileceğimizi söyledim. Sonuçta ortada bir yerde Cenevre'de buluşmaya karar verdik. Ben de uçağa atlayıp Cenevre'ye uçtum "Hem eski elemanlarımı hem de dostları ziyaret ederek hasret gideririm bu arada Finli ve Çek dostları da görürürüm" diyordum. Gelgelelim, hepinize nasip olmasını dilediğim bir iltifatla karşılaştım. Çek dostlar dokuz saat direksiyon sallayıp Prag'dan, Finli dost ise Helsinki'den günü birliğine sırf beni görmeye gelmişlerdi. Övünmek gibi olsun, meslek hayatımda KSÜ'lerin daha etkili çalışmaları için yaptığım işler nedeniyle çok iltifat aldım. Ama Avrupanın önde gelen KSÜ'lerinin CEO'ları, hiç bir menfaatleri olmaksızın saatlerce yol kat edip beni görmeye gelmişlerdi. Bence bu bir profesyonele yapılabilecek en güzel komplimandı.
Oturup konuştuk. Nisan ayı sonunda Avrupa'nın ihracatı geliştirme kurumlarının CEO'ları Lüksembug'da toplanacaklar. Bu yıllık toplantılara Türkiye'den de IGEME katılır. Dış Ticaret Müsteşarlığı da sık sık temsilcilerini gönderir. Ortak konular tartışılır, dertler anlatılır. Bu toplantı her sene başka bir ülkenin ev sahipliğinde düzenlenir. Finli ve Çek dostlar bu toplantının son günü verilecek yemek esnasında konuşmacı olarak kürsüye çıkmamı ve CEO'lara sistemimi anlatarak APEX-Brasil ile başlayan uygulama için sıraya girmelerini istememi söylediler. Birinci sıraya İsveç yerleşmiş gibi. Büyük ihtimal Lüksemburg'a gidip isteneni yapacağım. Yapacağım ama, bu sistemi herkes birden uygulamaya kalkarsa benim gazete yazılarımı kim yazacak?
Sağlıcakla kalın