Otomotivin ÖTV sınavı
Otomotiv sektörü konusunda uzmanlaşmış olsam da kariyerim boyunca gazetelerin ekonomi bölümlerinde çalıştığımdan farklı sektörlerle de içiçe oldum. Ancak, bugüne kadar destekleri çıkartma-uygulatmakalıc kılma konusunda otomotiv kadar başarısız olan bir sektöre rastlamadım. Hurda teşviki, araç kiralamada yaşananlar hatırlanınca sektörün sicilinin maalesef çok temiz olmadığı ortaya çıkıyor.
Bu yazımı lütfen bir fotoğraf olarak algılayın.
Fotoğrafta, o an objektifin önünde ne varsa o yansır kağıda. Kim-neden–ne zaman-nasıl yaptı gibi sorularla boğuşmadan bir fotoğraf çekmek istiyorum.
ÖTV indirimiyle birlikte, insanlar bayilere koştu, yastık altındaki dövizi, altını bozup araç satın aldı.
İndirim süresinin daha yarısına gelmeden yakınmalar, sızlanmalar başladı. Tüketici, bayi, distribütör, üretici hepsi de “hem ağlıyor, hem gülüyor”
Kimisi stok bitti diyor. Kimileri daha bitmedi...
Zamlar kaçınılmaz diye açıklama yapılırken, fiyatlar nisan ayının sonuna kadar sabitlenebiliyor.
Üç hafta önce bayiler, Burhan Pazarlama misali “Bu aracı almakla kalmıyorsunuz yanında, bilmem kaç yıl garanti, kasko, yol yardımını da bedava veriyoruz” söylemleri ile müşteri çağırıyordu. Şimdi ise cebinde parası olan tüketici, padişahtan kız isteyen Keloğlan’a döndü. Kaf Dağı’nın ardında araç arıyor.
Binek otomobil satan, peşinci esnaf oldu. Ticari araç üreten sanayici ise ulaşmaya çalıştığı her kuyu, kuru çıkan kervan sahibi.
Geçenlerde bir bayi ile konuştum, “Stok yok diye araç vermediler. Oysa zamlı fiyat koyabilmek için arabaları millileştirmemişler” diyordu. Doğru mu yanlış bilmiyorum. Ama dedim ya ben bir fotoğraf çekiyorum ve bu bayi de bu fotoğraf karesinin içinde.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ile Ankara Sanayi Odası Başkanlığı’nı yürüttüğü yıllarda birçok kez karşılaştım, telefonda görüş alışverişinde bulundum. Sanayicinin, KOBİ’nin derdini, derdine yazılacak reçeteyi iyi bildiğine eminim. Hükümete girdikten sonra “otomotiv bakanı” oldu. Destek konusunda, bugüne kadar harcanmamış bir mesai sarfetti.
Ama, ÖTV indirimi bir ayını doldurmadan Bakan Çağlayan, katıldığı her toplantıda, “Bindiğiniz dalı kesmeyin”, “Sektör ÖTV indirimini iyi yönetemedi” açıklamaları yapmaya başladı. En çok desteği veren isim, bu açıklamalara yöneliyorsa, sektörün durumunu iyi analiz etmesi lazım.
Bir de Maliye ayağı var henüz ses gelmeyen.
Herkes “aman ne iyi oldu, vergi gelirleri arttı” açıklaması yapsa da evde yapılan bu hesabın Maliye’den dönme ihtimali de yüksek. Kümülatif vergi gelirini görmeden, dönemsel yapılan bir indirimi, tüm yıla sirayet etmiş gibi göstermek tartışmaya açık bir konu.
Basit bir örnek. ÖTV indirimi olmasaydı, pazarın 300-350 bin aralığında gerçekleşmesi bekleniyordu. İndirimle birlikte ilk tahminler yüzde 10-15 yukarı çekildi. Bununla birlikte toplam pazarda gerçekleşecek satışların yüzde 60-70 oranındaki bölümünün ise yine bu üç aylık döneme sıkışması bekleniyor. Yani kaba bir hesapla 250 bin adet otomobilin (60 binek- 40 ticari oranıyla toplam pazarın 400 bin olduğu varsayımından yola çıkarak) yaklaşık 150-170 bin tanesi ÖTV’nin yüzde 18 uygulandığı bir dönemde satılacak.
O zaman aklıma şu soru geliyor, 200 bin araçtan yüzde 61.6 (yüzde 37 ÖTV ve yüzde 18 KDV) vergi almak mı karlı, 150 bin araçtan yüzde 40, 100 bin araçtan yüzde 61 almak mı?
Abaküs önümüzde, yapalım bakkal hesabını...
İkinci seçenek yaklaşık yüzde 20 daha yukarıda.
Ama rakamlardaki değişimler bu farkın azalmasına hatta başabaş noktasına gelmesine neden olabilir.
Ama dedik ya bakkal hesabı. Bakkal hesabı olduğu için pazar dengesinin ithal lehine açılmasının cari açık üzerindeki etkileri, toplanacak verginin ilk çeyreğe sıkışmasının, Hazine’nin nakit akışına yansıması gibi parametreleri hiç hesaba katmadık.
Düşük ÖTV’den araç çekip, 16 Haziran’da doğacak farkı kendi kasalarına koyma hesaplarını da dikkate almayalım!..
Çok satılan bir ortamda, sanayinin tek bir istihdam yaratamaması, fabrikaların halen yarım yamalak çalışması da bizim fotoğrafa girmesin.
Bunların hepsini görmeyelim de nereye kadar...
Bu sektöre mutlaka kalıcı, istismarlara mahal vermeyen, kenarından köşesinden dolaşılmayacak, kanuni deliği/boşluğu olmayan bir plan dahilinde destek verilmesi gerekiyor. Ama sektörün birbirini tamamlayan unsurlarının da suistimalleri önleyerek, daha iyi iletişim kurarak hükümeti ve kamuoyunu gönüllü destek konusunda ikna etmeleri gerekiyor.