Otomotiv uçar gider
Ağırlıkla gıda-kozmetik işleriyle uğraşan bir pazarlamacı olarak beni aşan yönleri olabilir ama yine de yerli otomobil projesi konusunda aklıma gelenleri söylemeden duramadım.
Aslında konuyla ilgili birkaç deneyimim de olmadı değil. On sene kadar önce Uzel için çalıştık. Yıllardır Massey Ferguson traktörlerinin üretimini yapan ve pazarda ciddi bir payı olan şirket kendi markasıyla dünya pazarlarına açılma niyetindeydi. Biz de global marka stratejisi konusunda destek olduk. Uzel marka traktörlerin global müşteri adaylarıyla klinik testlerini yapan ekipte vardık. Çok güzel tasarımlardı ve beğeniliyordu. Sonra Uzel’in satın aldığı Alman Holder traktör fabrikasını ziyaret ettik ve muhtelif çalıştaylarla marka konumlandırmalarını netleştirdik. Ve heyecanla lansmanı beklerken şirket kayyuma geçti. Sonra da battı. Aile üyeleri arasındaki küçük hesaplar mı yoksa büyük ağabeylerin müdahalesi mi belirleyici oldu, hiç bilemedim. Dedim ya anlamam bu işlerden.
Bir de geçmiş yıllarda Temsa vb. global girişimler konusunda muhabbetlerimiz oldu ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünden ağabeyim, Sabancı Grubu'nun üst düzey yöneticisi Turgut Uzer ve Temsa’nın üst düzey yöneticileriyle. Turgut’u 2011 senesinde kaybettik. Ölümünden kısa bir süre önce beni ofisine çağırdı. Gruptaki aktif görevinden ayrılma sebebinin hastalık değil, özelikle otomotiv alanındaki yatırımlar konusundaki görüş ayrılıkları olduğunu söyledi. O mesajını ilk kez burada açıklıyorum. Detaya girmek de istemiyorum. Merak eden, kendisinin “Olymp ve Faniler” başlıklı son kitabını okuyabilir.
Rahmetli Turgut Uzer Türkiye’nin otomobile değil otomotive odaklanması gerektiğini söylerdi. Açıkçası o dönem yaptığım muhtelif sohbetler neticesinde ben de aynı noktaya geldim. Türkiye kamyon, traktör, ticari araçlar, otobüs ve iş makineleri alanında büyük ve güçlü üreticilere sahip. Yoğun iş gücü, yan sanayi ve esneklik gerektiren bu alanlarda ülkemizin çok avantajı var. Otomobil ise farklı dinamiklere sahip bir kategori. Nihai tüketiciye hitap ettiği için ciddi bir üretim-satış-servis-yedek parça organizasyonu gerekiyor. Marka algısı yaratmak çok önemli ve pahalı. Bunlardan dolayı her modelde ciddi bir üretim miktarı gerektiriyor. Kabaca model başına 200 bin altı üretim verimli değil deniyor. Bu da global bir satış alanı gerektiriyor. Türkiye’deki bütün muhtarlara ve ticaret odalarına satsak bu miktarlara ulaşmak mümkün değil.
Zamanında Devrim otomobillerini yapabilsek iyiymiş ama artık klasik yerli otomobil projesinin fizibilitesi görünmüyor. İşi bilenler de, eğer illa ki otomobil yapacaksak yeni nesil elektrikli araçlar üzerine konsantre olalım diyor yıllardır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanımızın Elon Musk ile yaptığı görüşme heyecan vericidir. Umarım bir yerlere gider.
Tabi otomobil sadece teknik fizibilite işi değil, aynı zamanda büyük ağabeylerin oyun alanı. İnsanı ne kadar rahat bırakırlar bilemiyorum. Şakir Zümre, Nuri Killigil, Karsan New York macerası gibi bildik vakaların dışında daha derin komplo teorileri de var. Örneğin E.C.A. markasının C’si Cahit Elginkan’ın altmışlı yıllarda yerli otomobil fabrikası kurmak istediği söylenir. Kendisi 1965 yılında denizde yüzerken boğuldu, ki çok iyi bir yüzücüydü. Benzer şekilde Türkiye’nin ilk tüketim ürünleri markaları olan Puro, Fay ve Gripin’in yaratıcısı Necip Akar da kuşkulu bir deniz kazasında hayatını kaybetti. Milli Sanayi misyoneri Mümtaz Zeytinoğlu ve Adnan Kahveci de araba kazalarında öldüler…
Uzatmayım, merak eden John Perkins’in “Bir ekonomik tetikçinin itirafları” adlı kitabını okusun. Özeti şudur; ABD gelişmekte olan ülkelerde yapılan yol, baraj, köprü yatırımlarını destekler. Hatta geleceğe yönelik aşırı iyimser projeksiyonlar yaparak gereğinden büyük tesisler yaptırır ve bu ülkeleri borçlandırır. O ülkelerin halkı da dev yatırımlar yapan bu popülist liderleri defalarca seçer. Ekonomik alanda haddini aşanlara ise cezayı keser ABD derin devleti. Murat Yetkin’in son entrikalar kitabı da bu konulara giriyor, meraklısı için.
Özetle ben bu işin otomotiv alanında bir konsorsiyum ile yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü görüldüğü üzere konu bir şirketi veya grubu aşıyor. TOBB tarafından bulunan çözüm de o paralelde. Sonrasında otomobildeki fırsatları da araştıralım tabii ki ancak çabaların öncelikle sedan otomobil değil ticari (B2B) alanına yönlendirilmesi daha uygun görünüyor. İleride halka açılabilecek bir üst holdingin kamyon, traktör, minibüs, otobüs vb ürünleri içeren bir global marka ve satış-servis ağı oluşturması, konsorsiyuma giren üreticilerin de bu ortak marka altında üretim yapmasıdır benim aklımın erdiği. Fazla haddimi aşmadan haftaya fındık fıstık işlerine döneyim…