Otomotiv siyasidir
Lafı hiç uzatmadan söyleyelim. Otomotiv siyasi bir iştir. Her zaman öyleydi, bundan sonra da öyle olacaktır. Otomotiv fabrikalarındaki sendikalar tüm ülkelerde en kuvvetli sivil toplum örgütleri arasında yer alır. Fakirlerin hayallerini otomotiv süsler. Parayı bulanın ilk yaptığı işlerden biridir otomobilini değiştirmek. İstihdam yaratır, vergilerin önemli oranı ordan toplanır. Dolaylı olarak birçok sektörü etkiler vs...
Dolayısıyla burası bir politikacının en rahat reklamını yapacağı, oy potansiyeli olarak gördüğü bir mecradır.
Durum böyle olunca da tüm otomotiv yatırımları ardında mutlaka siyasetin parmağı mevcuttur. Bugün birçok ünlü firmanın geçmişindeki liderler, günümüzde hatırlanmak bile istemez.
Lakin, otomotiv fabrikaları yatırımları da en güzel fotoğraf veren, liderin imajını yukarı taşıyan yatırımlardır. Yeni açılan bir otomotiv fabrikasında üretilmiş ve ilk çıkan araç süsü verilmiş otomobilin direksiyonunda oturan bir lider kamuoyunda mutlaka puan kazanır.
Aksi olduğunda ise net bir şekilde oy kaybeder. Zira, kapanan ya da işçi çıkartan bir otomotiv firması sendikalardan aldığı gücün de etkisiyle mutlaka basında yer alır ve markalar için negatif imaj yaratır.
Bu yorumlarımızdan sonra Türkiye'nin yerlisine dönersek onun da siyasi olduğunu göreceğiz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle başlayan yerli maratonunda ortada Koç Holding'in üreteceği bir yerli namzeti otomobil projesi çıktı. Geçen haftaki yazımda bu aracın ekonomik ya da endüstriyel anlamda aranılan yerli kavramının çok uzağında olduğunu yazmıştım.
Söz konusu aracın politik kanadın çizdiği çerçevenin içine oturacak şekilde imajlandığını düşünüyorum.
Fakat hemen belirtmeliyim ki bunda yanlış bir şey yok.
Bugün otomotiv endüstrisinin kalkınmasının ardında ve yeni yatırımların yöneleceği noktaların seçiminde siyasi/politik kararların büyük rolü bulunuyor.
Örneğin, Fiat geçtiğimiz yıllarda kendisine rekabette büyük avantaj sağlayacağını düşünerek Polonya'da üretime başlamıştı. Lakin, yeni Panda modelini belki de zarara girerek yine İtalya'da üretme kararı aldı. Otomobilin pazarlama stratejisini ise tamamen İtalyan milliyetçiliğine dayandırdı. Hazırlanan filmi izlesenizi, İtalyanlar için MFÖ'nün "Sen neymişsin be abi..." şarkısını hemen mırıldanırsınız.
Peki amaç nedir? Amaç zor durumdaki İtalya ekonomisine ve güven bunalımı yaşayan halka özel sektör eliyle güven vermek. Moralini yükseltmek. Tabii Başkan Montezemolo'nun siyasete atılma haberlerini de (yalanlama geldi ama...)buna eklersek. Tezimizin kuvveti artacaktır. Eğer Fiat bu karardan zarar edecekse, eminim bu zararın önemli bir bölümü da kamu alımlarıyla kapanır.
Buradan yine Türkiye'ye dönersek siyasi anlamda atılan bu adımların mutlaka ekonomik bir karşılığı olacaktır. Lakin unutulmaması gerekiyor ki çizilen çerçevenin maliyeti, bir Panda örneğindeki kadar mütevazı değil.
Dolayısıyla Ankara bu hayali mutlaka desteklemek durumunda. Bu desteği rekabet bozucu bir şekilde yapamayacağına göre ya var olan araçlar bize "Yerli" olarak tanıtılacak ya da yüzde 100 yerli bir araca, o aracı alacak müşteriler yaratılacak.
İşte bu noktada devreye yine siyaset giriyor. Eğer gerçekten yüzde 100 yerli bir otomobilimiz olacaksa ilk etapta onun kamu tarafından satın alınması gerekiyor. Kamu derken hükümetin elindeki araçlardan bahsetmiyorum.
Benim ana kastım, Ankara'dan başlayan hareketin suya atılan taş misali dalgalar halinde büyümesidir.
Ancak bu desteğin Tofaş'ta üretilecek araca geleceğine inanmıyorum. Çünkü, mevcut yapıda üretilecek yeni bir aracın kamuoyunda ve dolayısıyla hükümet kanadında, basında ne yazılırsa yazılsın, ne gibi bir iletişim stratejisi izlenirse izlensin yerli olarak kabul göreceğini düşünmüyorum.
O yüzden konuyla ilgilenenlerin siyasete yakın diğer isimleri incelemesini öneriyorum.