Otomotiv pazarı doyum noktasına geldi mi?
Otomotiv pazarında satışlar iyi gidiyor. Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin verilerine göre AB pazarında , 2010 yılı
Ağustos ayında 2009 yılı Ağustos ayına göre yüzde yüzde 12.1 daralma yaşandı. Ağustos’ta 731 bin 503 adet otomobilin
satıldığı Avrupa’da en ser fren yüzde 68.6 ile Yunanistan’da yapılırken, Almanya, yüzde 27 yavaşladı. 2010 yılı Ağustos ayında Türkiye binek otomobil pazarı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 87.35 oranında artışla 42 bin 222 adet oldu. 2010 yılı Ağustos ayı binek otomobil satışları ile Türkiye, Avrupa binek otomobil satışıda altıncı sırada yer aldı.
Toplam araç satışı incelendiğinde ise Türkiye’nin nüfusuna oranla halen çok geride kaldığı görülüyor. Yavaşlamasına rağmen Almanya 1.9 milyon adetle halen lider.
Türkiye ise yaklaşık 270 bin adetlik satışla sekizinci. Türkiye’nin hemen üzerinde ise 345 binle Hollanda ve yaklaşık 400 binle Belçika geliyor. Bu iki ülkenin de nüfusunun bizim 5-6’da birimiz olması araç sahipliği konusunda gidilecek noktayı net bir şekilde gösteriyor. Ancak, burada farklı bir konu benim kafamı meşgul ediyor. Bu yolun ne kadar zamanda ve ne hızla alınacağı?
Bu sorunun cevabında Maliye Bakanlığı’nın tutumu (vergi indirimi, hurda teşviki) belirleyice olacaktır. Buna bir de finansman maliyetlerinde yaşanabilecek bir iyileşme de eklenirse pazarın daha da yukarı çıkması muhtemel. Lakin, ekonomik veriler doğrultusunda yapılan bu analitik tahmin, bence çarşıda pek tutacağa benzemiyor.
Rakamlar konusunda otomobil sahipliği halen önemli oranda geride olsa da bence otomobil pazarında bu rakamlar önemli bir doygunluk yaratacaktır. Pazarın bir süre daha bu seviyelerde (bir-kaç yıl) gideceğini düşünüyorum. Hatta biraz daha aşağı gelebilir.
Bu düşüncemin ardında ise gelir dağılımındaki bozukluk ve nüfusun genç kesiminin henüz en ucuz otomobili bile almaya yetecek gelire kavuşmaması yatıyor. Evet genç bir nüfusa sahibiz ama bu gençlik homojen bir dağılıma sahip değil. Yani bir başka deyişle bizde ikiüç hatta dört gence bir baba düşüyor.
Durum böyle olunca da evin reisinin aldığı tek araç (otomobil demiyorum, ticari araçların da önemli ailesel kullanımı var) tüm ailenin ayağını yerden kesiyor.
Bununla birlikte öyle ya da böyle çalışma imkanı bulan genç nüfusun da belirli bir tasarruf seviyesine ulaşacak geliri elde etmesi bizde maalesef biraz uzun sürüyor.
Bu tespitlerin ışığında otomobil pazarı yeni müşterilerle değil daha çok araç yenileyen, ikinci elden sıfıra geçen ya da gelir piramidinin üst basamaklarında yer alanların ikinci, üçüncü otomobili almalarıyla büyüyor.
Sözün özü devlet eliyle verilen desteklerle belki pazarıbiraz daha yukarı çıkabilir ama otomotivcilerin gönlündeki milyonlara ulaşmak için henüz ciddi anlamda zamana ihtiyacımız var.