Otomotiv, otoyol ve mekanizasyon: 1930'lardan kalma bir hikâye

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

1930'larda Almanya "sihirbaz maliyeci" Dr. Hjalmar Schacht'ın bakanlığı döneminde depresyondan ilk kurtulan ülkelerden oldu ve Hitler döneminde Alman otoyolları ve otomotiv sanayii büyük atılımlar yaptı. Raymond J. Overy 1935 yılına kadar Alman askeri harcamalarının ve ordunun gizlice yeniden silahlandırılmasının depresyondan çıkışa fazla yardımcı olmadığını, Almanya'nın "motorizasyonunun" çok daha ön planda olduğunu vurgulamaktadır. ABD'nin depresyondan çıkması için yıllar gerekecekti.

Gerçekten de Almanya'nın depresyondan çıkmasında ve Hitler'in ilk yıllarının ekonomik başarısında „Motorisierung Politik" –Motorizasyon Politikası- atılımının önemli rol oynadığı söylenmektedir. Otomotiv üretimine ağırlık verilmesi ve yol yapımı 1935 yılında 1 milyon, 1938 yılındaysa 1,5 milyon iş yaratmıştı. Söz konusu istihdam Almanya'daki toplam istihdamın 1/12'sine denk düşmekteydi. Toplam motorlu araç üretimi 1932'deki 52 bin 88 sayısından 1938 yılında 342 bin 169 rakamına yükselmekte, ticari araç ve traktör üretimleriyse 3 misli veya daha fazla artmaktaydı. Otoban inşaatları ve diğer her türlü yol yapımı hızlandığı için çimento, demir-çelik, makina-ekipman, elektrikli araçlar ve parçalar, lastik, tekstil ve petrol ürünlerine olan talep de artmakta ve dolaylı etkilerle birleştiğinde Hitler'in otomobil sektörünün önemini vurgulaması iyice anlam kazanmaktaydı. Almanya, Opel ve Ford'un Almanya fabrikaları dahil edildiğinde bile müttefiklerin üretim kapasitesinin çok altında kalmış olmakla beraber –örneğin İkinci Dünya Savaşı boyunca 660 bin askeri jeep üreten müttefiklere karşı Almanya'nın üretimi sadece 50 bin olmuştu- otoban programının (Reichsautobahnen) başarısı dünyaya örnek olmuştu.

Henry Ford'un 1930 yılında Köln'de kurduğu otomobil fabrikası Hitler'in sempatisini kazanırken, genel olarak yabancı sermayeden hoşlanmayan ve özellikle de Birinci Dünya Savaşı'nda Alman ordusunun ihtiyaçlarını karşılamış olan Opel'in Amerikan mülkiyetinde olmasından hoşlanmayan Nazi partisi GM'in Almanya operasyonlarına soğuk bakıyordu. Ford'un yatırımına göreceli olarak ılımlı yaklaşılmasının bir nedeni Ford'un fabrikayı sıfırdan kurmuş, GM'in ise Opel'i satın almış olmasıdır. Ocak 1933'te Şansölye olan Hitler'in iktidarı adım adım sağlamlaşırken, Almanya'da stratejik bir sektör olarak görülen otomotivde siyasi ve ekonomik pazarlıklar ve oyunlar başlamak üzereydi.

Başlangıçta yaşanan belirsizliğe rağmen Hitler kararını çabuk verdi ve iktidara geldikten birkaç ay sonra otomotiv sektörünü "zamanın en önemli" sektörü ilan etti. 1933 yazından başlayarak hem vergi indirimleri hem de otoyollar yaparak Almanya'nın eskimiş ulaştırma ağını canlandırma hamlesiyle beraber Opel inanılmaz bir taleple karşılaştı. 1934 yılında Opel çalışanlarının sayısı 1932'deki 6 binden 17 bine yükselmişti ve Opel Almanya'nın otomotiv ihracatının yüzde 65'ini sağlamaktaydı. İç piyasadaki payıysa yüzde 40'a yükselmişti.

ABD Almanya kadar hızlı toparlanamadığı için Opel iki yıl gibi kısa bir sürede mali bir yük olmaktan çıkarak GM'in ABD operasyonlarından daha karlı hale geldi. Burada önemli olan nokta Almanya'nın otoyol sisteminin yayılması ve Nazi rejiminin ilk barış yıllarında atılan depresyondan çıkış ve büyüme-kalkınma adımlarının çok başarılı olmasıdır. Otomotiv sektörü, otoyolların yapımı ve ulaştırma altyapısının yeniden kurulmasıyla beraber Almanya'nın yükselişinin lokomotif endüstrilerinden birisi haline geldi. Elbette, Nazi rejimi otomotivin askeri modernizasyon ve motorizasyonda oynayabileceği büyük rolün de farkındaydı.

Otomotiv İtalya'da da gelişmeye açık bir sektör sayılmaktaydı. Almanya'nın uzun süre ideolojik ve siyasi açılardan örnek aldığı İtalya o dönemde korkulan ve askeri gelişiminden endişe duyulan bir ülkeydi. İtalya 1930 yılında ilk mekanize birliklerini manevralarda denerken Türkiye-Yunanistan yakınlaşması gerçekleşiyor ve bu yakınlaşmada Balkan ülkeleriyle, özellikle Bulgaristan'la olabilecek sorunları ortak karşılama beklentisi öne çıkarken arka planda İtalya'nın varlığı hissediliyordu. Nitekim İtalya İkinci Dünya Savaşı'nda Yunanistan'ı işgal etmeye çalışacaktı.

İtalyan askeri doktrininde, 1930 yılına gelindiğinde, hala Birinci Dünya Savaşı'nın ittifakları canlılığını koruyor ve askeri mekanizasyon, tank taburlarının saldırı gücü olarak kullanılması ve hızlı savaş doktrini Almanya ile yapılabilecek bir savaşa göre şekilleniyordu. Hitler'in 1933 Ocak ayında başbakan olması ve birkaç ay içinde Nazi partisinin iktidara yerleşmesiyle bu değerlendirmeler değişecek ve İtalya Almanya ile ittifak yapma yoluna girecekti.

Antonio Gramsci'nin özenle incelediği Güney İtalya ve İtalyan köylülüğü sorunları gelişmiş ve sanayileşen Kuzey ve hala bir kırsal topluluk olan tarımsal Güney arasındaki gerilimi canlı tutmaya devam ediyordu. Ancak, Mussolini İtalya'sı, askeri ihtiyaçları üzerinden, otomotiv sektörünün önemini erken sayılacak bir dönemde keşfetmiş görünmektedir. İtalyan ordusunun motorizasyon ve mekanizasyon planları yapmış olduğu ve zırhlı birlikler oluşturmada Fransa ve İngiltere'nin, hatta ABD'nin önünde gittiği saptanabilir.

Ancak, İtalyan ordusunun entelektüel plandaki öncülüğü İtalya'nın Mussolini döneminde bile bir endüstriyel güç olmadığı gerçeğiyle zedelenmiş, öncülük çabaları İtalyan toplumu ve ekonomisinin mekanize bir modern 20. Yüzyıl ordusunu 1940 yılında bile oluşturamamasına yol açmıştır.

Dönemin kilit sektörü olan otomotiv mekanizasyonun ve modernleşmenin hem aracı hem de bir ölçüde sonucuydu. Uçak sanayisi de otomotivin çocuğudur. Bugünün dünyasında otomotivin geçen yüzyılda oynadığı kadar kilit rol oynayacak bir 'pivot sektör' bulmak mümkün mü?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019