Otogar kâbusu

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Hani, akşam yemeğini biraz fazla kaçırırsınız. Ya da, kafanızı çok meşgul eden bir sorununuz vardır. Uykuya daldığınızda kâbus görürsünüz. Herkesin kâbusu da farklıdır. Ama görülen kâbuslarda ortak nokta, başarısız kalan çabalardır. Bağırmak istersiniz, bağıramazsınız. Koşmak istersiniz, koşamazsınız. Bir yere varmak istersiniz, varamazsınız. Bir binada kaybolursunuz. Geçen hafta buna benzer bir kâbusu uykuda olmadan yaşadım. Olay, İstanbul Esenler Otogarı’nda geçti. Siz hiç bu deneyimi yaşadınız mı?

Gerilim filmi

Kâbus, yapıya girişten itibaren başlıyor. Sanırım yapı, sürücülerin ustalığını denemek için yapılmış. Belki proje çizilirken otobüsler bu kadar büyük değildi. Ya da zaman içinde bina utanarak büzüştü ve yollar daraldı. Üst katlara tırmanan otobüste tedirgin oluyorsunuz. “Sürücü yolu kaybederse, bu dehlizler arasında sonsuza kadar kayboluruz” korkusu yaşıyorsunuz. Dehlizler, korku filmi platosu gibi. Farların aydınlattığı yerlere baktığınızda, bu binada en son temizliğin herhalde binanın açılış töreninde yapılmış olacağını tahmin ediyorsunuz.

Tütsülenme alanı

Otobüs üst kata, gün ışığına çıktığında kâbusunuzun ikinci perdesine giriyorsunuz. Otobüs yazıhanelerinin önünde sıra sıra otobüsler. Onların önünde ağızlarında sigaraları ile bir yığın insan. Herhalde yolcular karayollarında karşılaşacakları tehlikenin tedirginliğini yaşıyorlar. Bu korkuyu bastırmak için sigara içiyorlar. Ya da sanki ölüme mahkum edilmişler. Son istekleri sorulmuş ve “Sigara” demişler. Son sigaralarını içiyorlar. Bu son sigaralarından son nefeslerini alıp izmariti kendilerinden bir hatıra olarak yere bırakıp otobüse biniyorlar. Ciğerlerinin tutamadığı dumanı, otobüsün içine salıyorlar. Bu kirli nefesler ve dışardan otobüslerin içine çekilen sigara dumanları ile tütsüleniyorsunuz.

İstanbul’un taşı toprağı altın

Diyelim ki yolculuğunuz başlamadan önce “Tuvalete gideyim,” dediniz. Eğer 150 kuruşunuz yoksa gidemezsiniz. Çünkü bu çağdışı yerde, tuvalet kapısına elektronik bir aygıt ve 150 kuruşla açılan bir turnike konulmuş. “İstanbul’un taşı toprağı altın” söylemine uygun olarak, İstanbul’a gelen ve gidenlerin çişini de altına çeviriyorlar. Eğer ağırlığınız belli bir kilonun üstünde ise, 150 lira da verseniz de bu turnikeden geçemezsiniz. Hani bu parayı verince içeri girdiğinizde ferahlayacağınız bir mekân olsa, sözünü etmeyeceksiniz. Bizim yaşta olanlara nostalji yaratacak cinsten bir tuvalet.

Sonuç

Böyle bir otogar ve işletmecilik anlayışı İstanbul’a yakışmıyor. Eğer yakın bir gelecekte yeni bir otogar yapılamıyorsa, mevcut iyileştirilebilir. Neler yapılabilir? İç açıcı renklere boyanabilir, periyodik olarak temizlenebilir. İnsanların çişinden de para kazanma anlayışı terkedilir. Bazı yakıt istasyonlarındaki çağdaş tuvaletler örnek alınabilir. Yeni bir otogar yapılırsa, burası filmcilere plato olarak kiralanabilir. Hadi rantçıların iştahını da kabartayım. Bu arazi güzel AVM, ya da toplu konut da olabilir. Bu alan park yapılabilir diyeceğim; ama kâbuslar düşe kolayına dönüşmez.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019