OTİAD üyeleri kendilerine ayna tutmalı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Perşembe günkü yazımızda, düşüncelerimizi aktarırken değerlendirilmesi gereken olanak ve kısıtlarımızdan söz ederek; Osmanbey tekstil ve hazır giyim işletmeleri için yanıtları tartışılması gereken beş soru sormuştuk. Bu sorulardan biri, "… işletmelerin yapısal ve ekonomik özellikleri uzun soluklu yürüyüş için yeterli mi?" diyordu. Diğeri de "Osmanbey'de bir yığılma mı var; bu yığılma sinerji yaratan kümelenmeye dönüştürülebilir mi?" diye bir başka alana yöneliyordu.

Bir "dünya merkezi" yaratma iddiasını ortaya koyan özgüvene sahip olma önemli bir adımdır. İddiamızı "akılcı yaklaşımlarla" desteklemezsek bir süre sonra "olumsuz" etkileri ile yüzleşebiliriz. Potansiyellerinizi etkin biçimde değerlendirmemiz için iki yaklaşıma özen göstermeliyiz: Birincisi, dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı "fırsat" ve "tehlikeleri" iyi bilme yoludur. İkincisi ise, eğilimleri bilmek çok önemlidir; ama kendi "zayıf " ve "güçlü" yanlarımızı "abartmadan" ve "küçümsemeden" değerlendirmemişsek, eğilimleri gözlemiş olma çok da anlamlı değildir.

Osmanbey'deki işyeri yapıları

OTİAD üyeleri kendi güçlü yanlarını anlatırken, şu hususların altını çiziyorlar:

.  İşletmelerimizin 40 yılı aşkın zamandır sağladıkları ciddi bir "birikimi" var.

· "Hızlı üretim" ve satış noktalarına "hızlı erişim" konusunda coğrafi üstünlüğe sahibiz. Ayrıca "yeteneklerimiz" açısından "fark yaratacak" zenginliği bünyemizde topluyoruz.

· Üyelerimiz "tasarım" yapabilen; "moda uygulayan"; yani "hüneri" aşarak "yaratıcılık" aşamasına geçiş yapabilme bağlamında yeterli birikime sahip. Bir başka anlatımla, bir işi dünyada en iyi yapabilenler kadar yapma becerisine sahibiz; "hüner" kazandık. Bu aşamadan sonra Osmenbey üreticileri işlerine akıl katarak "yaratıcı" aşamaya geçiş sürecini hızlandıracaktır.

· Ülkemizin "hayati coğrafyasındaki" ulusların dillerini konuşabilen; onların "kültürlerini iyi algılamış" insan kaynağını sahibiz. Bu "dünyaya açık" tavır giderek daha da gelişiyor.

· Osmanbey'deki "sahip-yönetici" ağırlıklı işyerleri, özellikle kriz koşullarında, müşteri taleplerini karşılama konusunda "özverili çalışma" açısından daha önceki krizlerde ciddi birikimlere sahip oldu. Bu birikim yaşanmakta olan kriz için de "güvenli çıkışlar" yapılabilmesini sağlayacaktır.

· İşyerlerinin yüzde 95'i, banka sisteminden kredi almadan, kendi "öz kaynakları" ile işlerini yürütmektedir; "finans krizi" yaşandığı dönemlerde "borçlu" olmamanın ya da kontrol edilebilir "borçlu olmanın" avantajlarına sahiptir.

· Dünyanın herhangi bir bölgesinde "talep daralması" yaşandığında; "alternatif pazarlar arama" konusunda geçmiş dönemdeki krizlerden deneyimlerimiz var. Bu deneyimi, şimdi yaşanan krizde harekete geçirilerek, krizin etkilerini daha ucuz maliyetle savuşturabilmemiz mümkün.

· Dünya genelinde "büyük hacimli siparişlerde" azalma eğilimi var; bu açıdan Osmanbey'deki küçük ve orta ölçekli "işletme yapısı" bir avantaj olarak ortaya çıkıyor.

Düz aynadan mı bakıyoruz?

"Pazarımız dünyadır" şiarıyla ortaya çıkan bir sektörde, işyerlerinin yapısal ve ekonomik özellikleri analiz edilirken kimi soruların yanıtını ayrıntılarda aramanın zamanıdır.

Dünya genelinde "karşılaştırmalı üstünlük" daha önce ülkelerin sahip olduğu kaynaklara dayalı gelişiyordu. Belli ülkeler, belli mal ve hizmetlerde sağladıkları maliyet avantajı ile uluslararası piyasada yer ediniyordu. Bugün dünya ticaretinde söz konusu yapı köklü biçimde değişti.

"Ulaşabilirlik" ve "erişebilirlik" nedeniyle bütün toplumlar benzer malları üretebiliyor."Üretimde homojenleşme" artıyor. Üretimin yaygınlaşması, "karşılaştırmalı üstünlüğü" bilgi, beceri ve yeteneklere kaydırdı. Üretim, "emek-sermaye ekseninden, yaratıcı-girişimcilik eksenine" kaydı. Osmanbey'deki "işletme yapılarını" bu yeni eğilim odağından ayrıntılı bir analizden geçirmenin zamanıdır.Yukarıda özetle aktardığımız "zihni model varsayımlarında" geçerliliğini yitirenler varsa, yanlış varsayımlara dayalı düşünmeyi sürdürmemeliyiz. Değişen koşullara uygun yeni varsayımlar üretmeliyiz.

Teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması üretici ülkelerde "kalite homojenliği" yarattı. Çin malı ile Türk malı arasındaki kaliteyi, uzmanı olmayanların ayırması güçleşti. Bu nedenle, bir mal ve hizmete ödenen fiyatın; gerçek değerini anlamak güçleşti. İnsanlar daha çok "marka ve imaja" dayalı "satın alma kararı" vermeye başladı. Bu temel eğilimi de dikkate alarak, Osmanbey işletmelerinin yapısal ve ekonomik özelliklerini sorgulamalıyız. Mevcut yapı, uzun soluklu bir gelişme için yeterli midir; yoksa, bir "dönüşüm planı" ortaya konmalı mıdır?

Kitle iletişimdeki gelişme, iletişimdeki yaygınlık; erişebilirlik fırsatlarının artması, satın alma kararlarını etkileyen "kültür homojenliği" bütün dünyada; "…satıcı piyasaların egemenliğini, alıcı piyasa egemenliğine" kaydırdı. Alıcı piyasalarının egemenliği, müşteriyi "veli nimet" olmadan "krallığa" taşıdı. Şimdi krallık aşaması da geçilerek her müşteri "işyerimizin ortağı" haline geldi. Osmanbey'deki işyerlerinin ölçeklerini, teknolojilerini, hepsinden önemlisi de "iş yapma tarzlarını" bu temel eğilim açısından da irdelemeliyiz.

"Yığılma"dan "kümelenme"ye

Diyoruz ki, Osmanbey'de 4 bini aşan işyeri, 50'den fazla ülkeye ihracat yapıyor. Daha da ileri giderek, "…Türk tekstil ve hazır giyim ihracatının yüzde 40'ı Osmanbey'den yapılıyor".

Osmanbey'deki bu bir araya gelişi de "kendimize ayna tutarak " sorgulamak zorundayız: Bu bir "yığılma" mı, yoksa "kümelenme" mi?

Eğer Osmanbey'deki işyeri yöneticileri öğrenme sürecinde "…komşuluk etkisi" diye adlandırılan; "görüye dayalı öğrenmenin kalitesini artırıyorsa" mevcut yapının korunmasına çalışmalıyız.

 Tersi de söz konusu. Osmanbey mekanında bir arada olan işyerlerinin, birbirini "olumlu yönde etkileme" yerine, ilişkileri "en düşük düzeyde" tutan; kıskanmaya, pusu kurmaya, arkadan vurmaya, ilkesiz gizliliğe, işbirliği yerine ayrışmaya dayalı bir "kasaba kültürü" egemense; o zaman "kümelenme"den söz edilemez. Bu da birikim yeteneğini koruyarak, uzun dönemli geleceği güven altına almada sorgulanması gereken bir başka sorunumuzdur.

Kendimize tuttuğumuz düz aynalar; dünya genelindeki eğilimle, bizim özelliklerimiz arasında bir örtüşme yaratmalıdır.

İlk yazıda sorulan 5 sorudan ikisini bu yazıda irdeledik; diğer 3 soru 27 Kasım 2008 Perşembe yazısında ele alınacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar