Ötesine güvenen bir örnek: Kaim Elban

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

Bu satırları 17 Nisan 2009 günü yazıyorum. Aklımda hep Köy Enstitüleri'nin kuruluş yıldönümü var. Bize özgü, seçkin, amaçları ve stratejik seçimleri alabildiğine sorun çözücü bu eğitim kurumlarını yitirmiş olmanın hüznü var iç dünyamda.

Önce köyümde öğretmenim oldular onlar: Casim Yurtalan, Rüşen Özkan ve Ahmet Salhaoğlu. Bursa Eğitim Enstitüsü'nde arkadaşlarımdı; Köy Enstitüleri'nin kapanışından sonra Savaştepe'de, Cilavuz' da, Arifiye'de, Kepirtepe'de, Çifteler'de okumuşlardı. Kimi, bizim gibi Türk Dili Edebiyatı öğrencisi idi, kimi fen bölümünde orta öğretime öğretmen olmak için Bursa Eğitim Enstitüsü'ne gelmişti.

Daha sonra Eskişehir'de öğretmen olarak çalışırken, Köy Enstitüleri idealizmi ile beslenen, üretkenlikleri farklı olan çok sayıda öğretmen arkadaşım oldu. Büyük çoğunlu Rauf  İnan'ın verdiği ilham ve uyandırdığı saygı değerlerine sahipti.

Öğretmen Dernekleri'nden Öğretmen Sendikacılığı'na geçiş dönemlerinde Köy Enstitüsü yurtseverliğinin nasıl somuta yansıdığını bir cilt kitap yazsam anlatamam. Böylesine küçük bir yazının çeperleri içine asla sığmayacak üretkenlik, idealistlik, çalışma azmi, yurt sevgisi, insan özü ile dolu doluydular.

Köy Enstütüsü'nde insan sevgisinden beslenen idealizmi, iş yapma disiplininden beslenen pratikliği içselleştirmiş olanlar bir başka insanı yansıtıyordu. Bugün size Köy Enstütüleri kapandıktan sonra orada eğitim-öğretim görmüş olanlardan bir örnek sunmak istiyorum.

Bursa Eğitim Enstitüsü'nde sınıf arkadaşım olan Kaim Elban geldi. Her zamanki gibi içten, her zamanki gibi mütevazı, her zamanki gibi üretken, her zamanki gibi halkın içinden biri olarak oturdu masamın karşısına: "Bakalım beğenecek misin?" diye bir kitap sundu.

"Bir Eğitim Anıtı Savaştepe" adını taşıyan bir gözlemler yumağı ve analar demeti.

Duygulandım. Şöyle bir karıştırdım kitabı. Sonra Kaim Elban'ı yolcu ettim; oturdum bir çırpıda okudum.

Hayatımızın iki yılı bir yatılı okul ortamında birlikte geçmişti. Daha yirmi yaşlarında insanlardık.

"Halkın ekmeği" ara başlıklı bir bölüme geldiğimde, benden söz ettiğini gördüm. Epey söz etmiş Kaim hayatlarımızın kesiştiği o dönemden. Ama şu cümle hangi insanı duygulandırmaz ki: "…dünya görüşümün biçimlenmesinde Rüştü'nün payının, öğretmenleriminkinden daha önde geldiğini düşünmüşümdür. Dahası o sınıfın rengini, suyla dolu bir bardağa damlatılmış bir damla mürekkep gibi değiştirmiştir diyeceğim. Bu bir abartı değildir."

İnsan kırk dört yıl önce ayrıldığı, geçen yarım yüzyıla yakın zamanda sadece birkaç kez karşılaştığı bir arkadaşının böylesi bir değerlendirmesiyle yüzleşince, duygu telleri tınlamaz mı? Göz pınarlarından yaşlar akmaz mı?

Ama duyguların ötesinde bir şey söylemek istiyorum: Eğer hepimiz Kaim Elban gibi gözlediklerimizi, duyduklarımızı, inandıklarımızı, savaşımlarımızı, sevdiklerimizi, yitirdiklerimizi, bulduklarımızı, yani hayatın kendisini kaleme alıp, ak kağıt üstüne kara lekelerle belgelese, bu ülkenin geri kalmışlığına katkı yapanları gün ışığına çıkarırız. Sahte kahramanların forsunu indiririz. Hayatın öz gerçeğini görmezden gelerek, kendi gerçeklerini öne çıkaran şark kurnazlarını ayıklarız. Toplumumuz netleşir, şeffaflaşır, sosyal sermayemizin verimi artar. Kaynaklarımızı daha etkin kullanırız; zenginliğimiz de artırır; insanlarımızın refahını yükseltiriz.

Kaim Elban'ın "Asyayın'ın anı dizileri" arasında çıkan bu kitabı Köy Enstitisü marşına yansıyan bir felsefenin son savaşçılarından birinin eseri olarak gördüm: "Sürer eker biçeriz, güven ötesine/ Milletin öz kazancı milletin kesesine."

Kaim Elban, "Bir Eğitim Anıtı Savaştepe" adlı kitabıyla, milletin öz kazancının milletin kesesine gitmesi için savaşım verenlerin idealizmini, cesaretini, çilesini, üzüntüsünü, sevincini ve mutluluğunu arı duru bir dille anlatıyor.

Okursanız zihinsel zenginliğiniz artacaktır; buna inanın…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar