Orta Vadeli Program'da bazı ‘münasip’ değişiklikler

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Hafta sonunda yayınlanan Orta Vadeli Program (OVP) pek çok yorumcunun da dikkat çektiği gibi oldukça ilginç bir ayrıntı içeriyordu. Bugüne kadar cari fiyatlar üzerinden hesaplanan kişi başına düşen milli gelir rakamı bu sene döviz kurlarında meydana gelen yüksek boyutta dalgalanmalar nedeniyle ‘satın alma gücü paritesi’ne (SAGP) göre hesaplanmış bulunuyor. Daha önce hiçbir ülkenin ekonomi programında SAGP üzerinden hesaplanmış milli gelir hedefl erine yer verildiğini görmemiştim doğrusu! (Şu “döviz kurlarında dalgalanma” bahanesi de bir başka ilginçlik. Benim bildiğim ‘dalgalanma’ yukarıya da olur, aşağıya da. Ancak MB dahil bizim ekonomi kurmaylarımız “dalgalanma” kavramından sadece TL’nin değer kaybetmesini anlıyorlar her nedense.) 

Şahsen 1.5 ay önceki bir yazımda 2015 yılı milli gelirimizin 714 milyar dolar civarında gerçekleşmiş olacağını ve bunun 2014 yılındaki 800 milyar dolara göre yüzde 11’e varan çok büyük bir düşüş anlamına geleceğini belirtmiştim. Anlaşılan hükümet de bu durumu görerek, “Biz iyisi mi bu sene kişi başına düşen milli gelir rakamlarını SAGP’ye göre hesaplanmış bir şekilde vererek, can sıkıcı sorulara maruz kalmayalım” şeklinde bir mantık yürütmüş. Bu, maalesef içimizdeki ‘şark kurnazlığı’ dürtüsünü gösteren kötü bir örnek. Son dönemde, hep ekonomik aktörler arasında azalan güven faktörünü vurguluyoruz. Böyle bir ortamda, Hükümetin son derece gereksiz makyajlama çabaları ise güveni tesis etmekten çok uzak bir hareket. Şimdi, insan ister istemez “acaba diğer bazı ekonomik verilerde de (özellikle büyüme ile ilgili olanlarda) bazı makyajlamalar söz konusu mu?” diye sormaz mı? 

Bu konuya girmişken, özellikle son 2 yıldan beri kapasite kullanım oranları ile sanayi üretim endeksi arasında kaybolan ilişkiye dikkat çekmek isterim. Eskiden bu 2 veri arasında istatistiki olarak çok güçlü bir ilişki gözlemlerdik ki bu çok doğal çünkü herhangi bir ayda kapasite kullanımın artması, o ay üretimin de artmış olmasını gerektirir. Böylece de, çok daha önce yayınlanan KKO verileriyle o ayın sanayi üretimini tahmin etmek mümkün olurdu. Ancak yaklaşık olarak geçen sene başından beri bu iki veri arasındaki ilişki tamamen kopmuş gözüküyor. Öte yandan, 2. çeyrek büyüme hızının %3.8 gibi beklentilerin çok üzerinde bir oran olması ve bu büyümenin (hızla azalan tüketici güvenine karşın) ağırlıklı olarak hanehalkları tüketimindeki artıştan kaynaklanması da ilginçti doğrusu! Neyse, daha fazla da komplo teorilerine girmeye gerek yok. 

OVP’ye geri dönersek. Açıkçası OVP’de ileriye dönük projeksiyonlar pek bir anlam ifade etmiyor. Örnek vermem gerekirse, son 4 OVP’de değil uzun vade, bir sonraki yıla ilişkin büyüme hedefl eri bile tutturulamamış. Sırasıyla (yüzde olarak) verilen hedefl er şöyle: 5, 5, 4, 4. Gerçekleşmeler ise: 2.2, 4.1, 2.9 ve 3.0. (Bu sonuncusu 2015’e ait tahmin ama gerçekleşme de bu civarda olacak.) 2016 için ise verilen hedef gene yüzde 4.0. Bu hedefe ulaşırken, toplam tüketimin yüzde 3.7, sabit sermaye yatırımlarının ise yüzde 5.2 artması umuluyor. Umuluyor diyorum çünkü ne yerel, ne de küresel konjonktür önümüzdeki sene bu oranda artışlara imkan vermeyebilir. 

Ekim ayının ortasına gelmiş olmamıza karşın OVP’de bu seneyle ilgili bazı gerçekleşme tahminleri bile sorunlu. TÜFE yüzde 7.6 olarak tahmin edilmiş. İlk 9 ayda toplam enfl asyon yüzde 6.2 oldu. Son çeyrekte ise toplam enfl asyonun yüzde 1.4’ün oldukça üzerinde kalacağı ve 2015 enfl asyonunun yüzde 8.5’ler civarında gerçekleşeceği ise kesin gibi. 

Pek çok analist bu sene cari açığın milli gelire oranını her nedense 4 civarlarında beklerken, OVP’nin yüzde 5.2 tahmini bile iyimser kalabilir. Dün açıklanan Ağustos ayına ilişkin Ödemeler Dengesi rakamlarına göre cari açık geçen senenin aynı ayına göre 2 milyar dolar azalarak neredeyse sıfırlanmış (163 milyon dolar açık) ve yıllık bazda 43 milyar dolara gerilemiş bulunuyor. OVP’de bu sene cari açığın 36.7 milyar dolar olacağı tahmin edilmiş. Açık sene sonunda bu düzeye gerilese bile, gene de milli gelire oran olarak yüzde 5’in üzerinde kalmaya devam edecek, ki bu hâlâ Türkiye’yi yabancı sermaye akımlarına hassas kılan çok yüksek bir oran. Üstelik 2016 ve 2017 için de bu oranın ülke riskliliğini azaltacak bir seviyede gerilemesi öngörülmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019