Geçtiğimiz hafta içinde ekonomimize ilişkin sürpriz sayılabilecek gelişmeler, kısa vadeli beklentileri kısmen farklılaştırmış olabilir; fakat orta vade açısından durumun daha iyiye gittiğini söylemek pek olası görünmüyor. Durumu daha iyi anlamak için mart ayı genelinde net sermaye çıkışlarınının belirginleştiğini ve bu yılın ikinci çeyrek döneminde Hazine'nin dikkate alınması gereken büyüklükte itfalarının olduğunu hesaba kalmak gerekiyor. Bu koşullarda gerek Merkez Bankası Para Kurulu'nun aldığı kararların yaratacağı olumlu ve olumsuz yönleri ile iyi irdelenmesi ve kredi notumuzdaki ayarlamanın durum tespiti mi, yoksa destek niteliğinde mi olduğunun netleştirilmesi gerekiyor.
Özellikle sabit getirili menkullerdeki satış baskısı nedeniyle ortaya çıkan net sermaye çıkışı yanı sıra cari açığa ilişkin beklentileri bozan kredilerdeki artış hızının yüksekliği nedeniyle hem para politikasının sıkılaşması hem de faizlerin yükselmeye devam edeceği veya yüksek düzeyini koruyacağı öngörülüyordu; Türk Lirası'ndaki değer kaybının kontrollü olmasını sağlayan dinamik bu durumdan kaynaklanmıştı. Fakat, Merkez Bankası Para Kurulu herkesi şaşırttı; tavan faizleri 100 baz puan kadar indirirken, rezerv opsiyon katsayısını marjinal ölçüde yükseltti. Belli ki öncelikler değişmeye başlamış; kredi faizlerinin ve Hazine borçlanma maliyetinin yükselmesi istenmiyor, büyüme ve bütçe endişesi ile iç talep ve kredi hacmini sınırlayan anlayıştan uzaklaşma eğilimi zorunlu olarak kapıyı çalıyor. Çok hedefli olmak hem kısa vadeli yaklaşımı mecburiyet haline getiriyor hem de sık sık önceliklerin farklılaşması gündeme gelebiliyor... Kısa vadeli faizlerde yaşanacak eğilim bundan sonraki trendlerde belirleyici olacak gibi görünüyor.
Standart and Poor's'un kredi notumuzu yükseltmesi ise hem durum tespiti hem de destek anlamına geliyor. Piyasa fiyatlaması kredi notumuzun çok daha yüksek olduğuna işaret ettiği için bu ayarlama sermaye hareketlerinin yönünü değiştirecek, net girişlerin yapısını farklılaştıracak bir nitelik taşımıyor. Kısa vadede yaratabileceği bekle-gör etkisi ise destek şeklinde algılanabilir. Eğer iyimserliğin dozu artar ve balonlaşmayı hızlandıran bir rüzgara dönüştürülmeye kalkılır ise orta vadede yaratacağı hasar kısa vadeli faydasından çok daha büyük olabilir. Türk Lirası'nda yaşanacak sınırlı bir değerlenme ve faizlerde gerileme cari açığı hızla büyütüp kırılganlığı artırabilir.
Gerek kurumsal yapının gerekse piyasa oyuncularının kısa vadeye odaklanması ve orta vadeyi pas geçip uzun vadeli ham hayallerle birbirlerini aldatmaya çalışmaları tehlikenin kontrolsüz bir şekilde büyümesine sebep oluyor. Siyasi irade, Merkez Bankası ve kredi derecelendirme kuruluşlarının bu şuursuzluğu destekler yönde inisiyatif kullanması ise kırılganlığı kontrolsüz bir şekilde artırıyor. Siyasi açılımlara destek olunmaya çalışılırken evdeki bulguru da kaybetme olasılığı güçleniyor... Sürdürülebilir olmayan rotada her şeyi istemek ile her şeyden vazgeçip teslim olmak arasındaki fark hızla erimeye devam ediyor!.. Etkili ve yetkili kesimler dünyanın yuvarlak olduğunu unutmuş gibi görünüyor veya herkese unutturacağını sanıyor olabilir...