Orta Gelir Tuzağı üzerine düşünceler...
İstanbul'da Bilişim Zirvesi'ndeyiz...
Tam söyleyelim:
ICT Summit Eurasia - Bilişim Zirvesi'12...
"Elektronik ve BİT Sektörleri ile 2023 Yolunda Orta Gelir Eşiğini Aşmak" Paneli...
Paneli Türk Elektronik Sanayicileri Derneği düzenledi...
Kısa adıyla TESİD...
Moderatör Müjdat Altay'dı...
TESİD Yönetim Kurulu Başkanı...
Ve de Netaş'ın CEO'su...
Diyor ki:
"Her ülke bir yol haritası ile ilerlemeli...
Rekabet avantajı sağlayabileceği bir yol haritası...
Sağlıklı bir ekonomik kalkınma için gerek şart bu..."
Örnek veriyor Altay:
"Güney Kore, 90'lı yıllarda Güneydoğu Asya krizine rağmen istikrarlı büyüme ile 2008 yılında yüksek gelirli ülke kategorisine geçti. Bunu da tarım reformu, sanayi kuruluşlarını destekleme politikası, bilim adamı ve mühendislik eğitimine, Ar-Ge'ye ve en önemlisi bilgi teknolojilerini yaptığı ciddi yatırım ile gerçekleştirdi..."
+++
TESİD Başkanı bir örnek daha veriyor:
Singapur...
Kişi başı milli gelirde bu ülke bugün dünya üçüncüsü...
1960 ile 90 yılları arasında hızlı endüstrileşme ile ihracata odaklandı...
Bir şey daha yaptı Singapur...
Dünyanın finans merkezlerinden biri konumuna gelerek orta gelir tuzağını aştı...
+++
Lafı orta gelir tuzağına getirdikten sonra soruyor Müjdat Altay:
"Türkiye'nin 'orta gelir tuzağı'na yakalanması olasılığı var mı? Orta gelir coğrafyasında yer almamız ekonomik büyümemizde nasıl bir rol oynuyor?
Ve ekliyor:
"Sürdürülebilir kalkınma için Türkiye'nin izleyeyeceği yol nasıl olmalıdır?"
+++
Nazım Özdemir TESİD Yönetim Kurulu Üyesi...
MÜSİAD'ın da Bilim ve Teknoloji'den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı...
Exper'in kurucusu ve Yıldız Holding bilişim grubu Datateknik'in İcra Kurulu Başkanı...
Özdemir'e göre bu sorunun yanıtı "ülkeyi büyütecek stratejik sektörlerin belirlenmesinde" yatıyor...
"Ülke olarak büyüme her sektörü destekleyerek olamaz" dedi Özdemir ve ekledi; "Ar-Ge ve inovasyona önem vermeden de bu büyüme gerçekleşmez..."
Teknosa Yönetim Kurulu Üyesi Kaan Terzioğlu da, "devletin yerli teknoloji yatırımlarına önem vermesi" gerektiğini söyledi...
+++
Okan Üniversitesi Araştırma ve Proje Geliştirme Direktörü Prof. Orhan Alankuş "Orta Gelir Tuzağı ve Otomotiv Sektörü" konulu sunumunda "Türkiye ciddi bir büyüme istiyorsa kendi markasını yaratmalı" derken, panelde çerçeveyi Güven Sak hoca çizdi...
Prof. Dr. Güven Sak TEPAV Direktörü...
"Orta gelir tuzağı" dedi, "bir terim olarak tartışmalara yeni girdi. Ama rakamlara bakınca Türkiye 50 yıldır orta gelir tuzağındaymış gibi duruyor. Belki de biz içinde bulunduğumuz vasatlık tuzağına seksi bir isim bulduk! Asıl yapmamız gereken ise yakalandığımız bu tuzaktan nasıl çıkacağımızın stratejisini tasarlamak..."
+++
Prof. Sak'a göre, bunun için vasat olmayanlara bakıp, nerede hata yaptık diye sormak gerekiyor...
"Geçenlerde Kore'ye gittim" diyerek sözlerini sürdürdü Güven hoca, "Ve orada gördüklerimden sonra son 50 yılımızın siyasetçilerini teker teker andım! 1970'lerde Kore ile Türkiye benzer refah düzeyine sahipti. Milli gelir, bizde de onlarda da ABD'dekinin yüzde 20'si kadardı. Sonraki 40 yıl içinde Türkiye'nin milli geliri ABD'deki seviyenin yüzde 26'sına ulaştı. Güney Kore ise ABD'nin yüzde 60'ını geçti. Yani biz yerimizde sayarken, onlar hızlı bir biçimde ABD ile aralarındaki gelir farkını kapattılar. Orta gelir tuzağına yakalanmadan yüksek gelirli ülke grubuna sıçramayı başardılar..."
+++
Peki, hangi ülkeler orta gelir tuzağına yakalanıyor?
"Düşükten orta gelire geçiş için uyguladığı stratejinin üzerine yenisini koyamayanlar" diyor Prof. Sak, "Yani tembellikten vasatlığa geçiş ile vasatlıktan çalışkanlığa geçişin yolu aynı olmuyor..."
"Türkiye'nin orta gelir tuzağından çıkması için yeni bir çerçeve gerekiyor" diyor TEPAV Başkanı:
"Yeni bir büyüme stratejisi..."
+++
Bu ihtiyaç geçen hafta sık sık dile getirildi...
Belki farklı sözcüklerle...
Ama neredeyse katıldığım bütün toplantılarda...
Örneğin Fortune 500 Türkiye Gala Gecesi'nde...
Fortune Genel Yayın Yönetmeni Ali Ağaoğlu'nun moderatörlüğünde yapılan "Küresel ve bölgesel gelişmeler ışığında Türkiye sürdürülebilir büyümeyi nasıl yakalar" konulu panelde, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, işadamları Bülent Eczacıbaşı, Hüsnü Özyeğin ve Süreyya Ciliv benzer analizler yaptı...
+++
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ihracatımızın yapısından başladı analize...
"Önce gıda ve tekstil gibi emek yoğun ürünleri ihrac ettik ağırlıkla" dedi, "Şimdi ihracatın ağırlığı daha çok otomotiv ve makine sektöründe. Orta düzey teknolojileri kullanan sektörlerin ürünleri ihracatımızda ağırlık kazandı. Bu olumlu bir gelişme. Ancak öte yandan, bugün standart teknolojileri kullanan sektörlerde dünya bazında rekabet fiyat ve maliyet üzerine kurulu. Bu tarz ürünler fiyata duyarlı..."
Eczacıbaşı'na göre, Türkiye'nin son dönemde coğrafi konumunu iyi kullandı...
Yeni pazarlar keşfetti...
Bütün bunlar iyi hoş ama...
"İleri teknolojilerle üretim yapmadığımız sürece fiyatı düşüren rakipler karşısında tutunamayız" diyor Eczacıbaşı ve dikkat çekici bir vurgu yapıyor: "Yeni bir modele ihtiyacımız var!"
+++
İki gün sonra...
Başkanlığını Rona Yırcalı'nın yaptığı Dünya Odalar Federasyonu'nun çalışma yemeği...
Kürsüde Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç var:
"Türkiye'nin son birkaç yıldır küresel ekonominin çalkantılı denizlerinde güven içinde seyreden az sayıda ülkeden biri olarak gösterildiğini" anlatıyor...
2001'den bu yana yapılan reformları sıralıyor...
Devam eden siyasi istikrarın önemini vurguluyor...
Ve ekliyor:
"Değişimleri uygulamak kolay olmadı. Esasen son dönemlerde bitkinlik işaretleri görülüyor ve her şey o kadar pembe değil!"
+++
Her şey o kadar pembe değil!
Bu sözünün arkasını getiriyor duayen işadamı:
"Dış ticaret dengesi ve cari açık rakamları daha fazla ihracatı gerekli kılıyor. Bu nedenle Türk ihracatçısı telaş içinde yeni pazarlar arıyor. Ama yeni pazarlar gelişmekte olan ülkeler için daha az sofistike olan yeni ürünler, yeni fiyatlandırma, yeni pazarlama teknikleri, yeni dağıtım kanalları ve sıfırdan inşa edilen satış sonrası hizmetler demektir..."
+++
Gerçekten de hiç kolay değil...
Koç'un da belirttiği gibi, "Halihazırda Türkiye, bir dolarlık mal ihraç etmek için bir buçuk dolarlık hammadde, ekipman, teknoloji ithal etmek durumunda...
Ve Türkiye çok zorlu bir bölgede...
Ortadoğu demek çatışma, savaş, değişen liderler ve politikalar demek...
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç de istisna olmadı...
Bu ülkelerde yaşanan her istikrarsızlaştırıcı gelişme Türk ekonomisini olumsuz etkiliyor..."
+++
MÜSİAD'ın geçtiğimiz haziranda açıkladığı "Orta Gelir Tuzağı" raporu önemli oldu...
Bütün bu tartışmaları tetikledi...
Farkındalık yarattı...
Genel Başkan Nail Olpak, raporu açıklarken, Orta Gelir Tuzağı'nı, "Türkiye'nin 2023'te hedeflenen kalkınma düzeyine ulaşması için dikkat etmesi ve aşması gereken eşik" olarak nitelemişti...
MÜSİAD'ın raporu 'tıkanıklığın iş dünyası tarafından iyice hissedildiği', bu konudaki tartışmaların olgunlaşmakta olduğu bir döneme denk geldi...
+++
Gözlemlediğim kadarıyla, iş dünyasını temsil eden çeşitli katmanlar genel olarak, son 10 yılda gerçekleştirilen reformlarla birlikte Türkiye'de orta düzeyden yüksek gelire geçiş için daha elverişli bir iktisadi ortam oluştuğu görüşünde...
Birçok akademisyenin de görüşü bu...
Yani ekonomi çevreleri, Türkiye'nin dünya ligindeki çıtasını daha yukarı taşımak için bir fırsatın eşiğine geldiğimize inanıyor...
Bu bile başlı başına son derece pozitif...
Ancak hepsinin sormadan edemediği bir soru var:
Türkiye bu gidişle gerçekten 2023 hedeflerini yakalayabilecek mi?
Bir başka ifadeyle;
"Ayağımıza gelen fırsatı değerlendirebilecek miyiz?"
Peki ya yanıt?
Açık söyleyelim;
Çoğuna göre, "yeni bir büyüme stratejisi olmadan mümkün değil!"
Kamuoyunda dile getirsin ya da getirmesin...
Bize samimi görüşünü iletenler böyle düşünüyor...
Onlar ne yaptı, biz ne yapmalıyız?
TESİD'in Bilişim Zirvesi'ndeki paneli sonrasında Prof. Dr. Güven Sak ile TOBB Uluslararası İş Forumu'nda yöneteceği panel öncesinde buluştuk...
Hemen sordum:
"Türkiye'nin orta gelir tuzağını aşması için nasıl bir çerçeve gerekiyor?
Nasıl bir büyüme stratejisi?
Konuşmanızda Güney Kore'yi örnek verdiniz...
Onlar ne yaptı, biz ne yapmalıyız?"
Dört önemli adımı şöyle sıraladı Güven hoca:
-Bir, üretim yapısının teknoloji içeriğinin iyileştirilmesi...
Kore bunu başarabildi. Ulusal şampiyonlar sayesinde bu gerçekleştirildi.
Belirli niş alanlarda dünyada söz sahibi olan şirketler ortaya çıktı...
Samsung bunlardan sadece bir tanesi...
2010 yılı rakamlarına göre Kore'de ileri teknoloji ihracat toplamın yüzde 20'siydi...
Türkiye'de ise bu oran sadece yüzde 3...
-İki, eğitim...
Ortalama eğitim süresini artırarak yüksek gelirli bir ekonomi olamayız. Bu hedefe ancak daha kaliteli eğitim vererek ulaşabiliriz. Mesela, Kore'de 1970-90 arası ilk ve orta öğretim daha önemliydi. '90'lardan itibaren yüksek öğretime ve eğitimin kalitesine daha fazla önem vermeye başladılar. Üretimin teknolojik seviyesini yükseltmek için kaliteli eğitim gerekli. Bizse işgücünün ortalama eğitim süresine odaklanmaktan kaliteyi düşünmeye henüz fırsat bulamadık. PISA sınavlarında OECD ülkeleri arasında Meksika ve Şili'nin arkasından sondan üçüncü olmamız bundan. İngilizce konuşma becerisi sıralamasında ise 45 ülke içinde sadece Kazakistan'dan daha iyiyiz. Yani İngilizce de konuşamıyoruz.
Peki ya Kore ile karşılaştırınca?
Kore'de nüfusun ortalama eğitim süre 12 yıl, bizdeyse 7 yıl.
Kore, PISA olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı'ndaki sınav başarısında dünya ikincisi.
-Üç, yargı...
Yargı sistemindeki problemleri çözmeden Türkiye'deki üretim yapısını yüksek teknolojiye doğru dönüştürmek mümkün değil...
Türkiye'deki mevzuat sık sık değişiyor. Aynı iktidar sürecinde bile... Kural hakimiyetinin olduğunu söylemek de zor.
Ek olarak, yargının operasyonel çok sayıda problemi bulunuyor.
Örneğin Kore'de idari davaları hızla çözme açısından dünyada ilk dörtte...
The World Juistce Project'e göre, bu konuda Türkiye ise 41'inci sırada.
Güven hoca, hepimizin aklındakini soruyor:
Bu yargı sistemiyle bizden bir Samsung ya da Apple çıkar mı?
-Dört, tasarruf...
Türkiye, üretim ve ihracatta teknolojiyi daha fazla kapsar, bunun için hem eğitim hem yargı sistemini yeniden düzenlerken, bir şeyi daha başarmalı:
Yurtiçi tasarruf oranını da yükseltmek!
Prof. Sak'a göre, "En temel makro kırılganlığımız cari açığın kaynağında bu yatıyor. Bunun için hem kamunun hem de özel kesimin tasarruf yapma eğiliminin kuvvetlendirilmesi son derece önemli..."
Yine Kore'ye bakalım...
Kore'nin başarısının altında yatan faktörlerin arasında tasarruf oranlarının artırılması önemli bir yer tutuyor.
2010 yılında Kore'de tasarruf oranı milli gelirin yüzde 35'i...
Bu oran bizde yüzde 15'in altında...