Örnek alıncak ülke olmaktan uzaklaşıyoruz!
TESEV'in yaptırdığı kamuoyu araştırması Türkiye'nin Ortadoğu'da en yakınlık duyulan ülke olduğunu gösteriyor. Bölgede ortaya çıkan değişim arzusunun yönünü tartışan Batılı birçok gözlemci Türkiye'nin örnek oluşturduğunu ileri sürüyor. Hernekadar hükümetimiz komşularımıza bizi örnek alın diye bir telkinde bulunmuyorsa da, Sayın Başbakanımız ziyaret ettiği ülkelerde demokrasi ve laiklik konusundaki görüşlerini belirtmekten geri durmuyor, hatta bu tavrıyla zaman zaman ev sahiplerini de üzüyor.
Son dönemlerdeki gelişmeler ise Türkiye'yi örnek alınmaması gereken bir ülke konumuna sürüklemeğe başladı. İleri demokrasimizin aslında gerilemekte olduğunu önceki yazılarımızda ifade etmiştik, tekrarlamayalım. Fakat şimdi gündemimize bir de laiklik konusu girmiş bulunuyor. Başbakanımız ve diğer bazı büyüklerimiz "Dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz!" buyurmuşlar. Yapılan araştırmalar, Türkiye'de dinin vecibelerini yerine getiren nüfus yüzdesinin başka ülkelerle karşılaştırıldığı zaman çok yüksek olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Sayın Başbakanımızın ve diğer hükümet yetkililerinin dindar nesillerden kastettikleri dinin vecibelerini yerine getiren nesiller yetiştirmek değil, sosyal muhafazakarlığı yaygınlaştırmak olsa gerektir.
Benim iktidar partisinin böyle bir arzu duymasına itirazım yok. Temsil ettiği siyasi temayül çerçevesinde tutarlı bir özlemin ifadesi. Ancak, bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunu tartışmak istiyorum. Anladığım kadarıyla, dindar nesiller devletin finanse ettiği veya denetlediği ilk ve orta öğretim kurumları aracılığıyla yetiştirilecektir. Sayın Başbakanımızın Arap dostlarına tavsiye ettiği laiklik, devletin dinlere eşit mesafede durması, yansız kalması demektir. Türkiye'de zaten devlet yansız değil. Tarihi sebeplerden dolayı hakim dinin, hakim mezhebine din hizmeti devlet tarafından verilmektedir. Devletin açtığı okullar, hakim dinin ve hakim mezhebin kurumlarına eleman yetiştirmektedir. İlk ve orta öğretimde müfredatta din dersleri adı altında hakim dinin hakim mezhebinin düşüncesi ve pratiği öğretilmektedir. Hakim dinin ve mezhebin dışındakiler için sağlanan kolaylık yok gibidir. Uzatmayayım, devletimiz inançlara mesafesini korumamakta, bir tanesini güçlü bir şekilde desteklemektedir.
Şimdi bir de devlet "dindar nesiller yetiştirmek" gibi üstüne vazife olmayan bir işe girmeye yönelmek istemektedir. Bir kere, herkes aynı dini, aynı mezhebi paylaşmıyor, aynısını paylaşanlar da inançlarını farklı yorumluyorlar. Dolayısıyla, bu girişimle tek bir anlayışın topluma aktarılması ve benimsetilmesi, düşünce üzerinde baskı oluşturacaktır, sürtüşmelere zemin hazırlayacaktır. Bu durum toplumsal barışımızın korunması açısından pek arzulanan bir şey değildir. Sonra, kişilerin dindar olup olmayacakları, dinlerini nasıl yaşayacakları, çocuklarına nasıl bir dini terbiye verecekleri kendilerinin bileceği bir iştir. Kamunun bu alana girmesi, devletin girmemesi gereken bir alana el atmasıdır. Zaten yarım olan laik yapımızı daha da zayıflatacak bir adımdır.
Dilerim ki, dindar nesil yetiştirmeye ilişkin sözler, iyi düşünülmeden sarf edilmiş olsun. Uygulamaya dönük adımlar atılmasın. Arap dostları da uyaralım: Bize benzemeye çalışmayın. Biz hızla örnek alınacak ülke olmaktan uzaklaşıyoruz.