Örnek aldığın ülkeler Bangladeş ve Arjantin olursa…
Dün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun mart ayı toplantısı vardı. Bu yazıyı toplantıda alınan karar açıklanmadan önce yazdım. Zira, döviz kuru bu kadar keskin biçimde yükselmişken ve ABD Merkez Bankası’nın faiz artırım kararı çok yaklaşmışken, Merkez Bankası’nın faiz indirerek kötü bir maceraya atılacağını hiç sanmıyorum. Umarım yanılmıyorumdur.
Faiz ile ilgili ve bu köşeye mutlaka taşınması gereken çok daha önemli bir konu var. Onu anlatmadan bir daha hatırlatmam gerekiyor; şu: Yılbaşından bu yana döviz kurunda gerçekleşen keskin artışın belirgin bir kısmının Türkiye’ye has nedenlerden kaynaklandığını biliyoruz. 2013 Mayıs ayında ABD Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığı “parasal gevşemeyi kademeli olarak azaltacağız ve sonra da faiz artırmaya başlayacağız” açıklamasından sonra bu karardan en fazla etkilenecek ülkeler araştırıldı ve beş ülke mercek altına alındı. Bunlara “kırılgan beşli” adı verildi. Yılbaşından bu yana bakıldığında, bu beş ülkeden Hindistan’da döviz kuru artmadı; hatta az bir miktar parası değerlendi Hindistan’ın. Endonezya ve Güney Afrika’daki döviz kuru artışı ise Türkiye’nin yarısından az oldu. Kırılgan beşliden sadece Brezilya’daki kur artışı Türkiye’yi geçti. Onun da Türkiye gibi kendine has sorunları var.
Türkiye’de döviz kurunun bu kadar artmasının temel nedeni, Merkez Bankası’na yapılan ağır ‘faiz indir’ baskısı. Önemli konu şu: Bu baskı bir ‘yanlışlık’ sonucu ortaya çıkmış değil. Bilerek yapılıyor. Şöyle: Türkiye ekonomisi tıkandı. 2012-2014 arasındaki ortalama büyüme oranı yüzde 3. Hem son 60 yılın ortalama büyüme oranı olan yüzde 4.7’den daha düşük hem de 2002-2007 arasında yakalanan yüksek büyüme oranının yarısından da az. Dahası var: Büyümedeki bu düşüş, kredi artışının oldukça yüksek olduğu ve yurtdışından borçlanmanın zirveye çıktığı bir dönemde gözlendi. Bitmedi: Aynı dönemde, mesela Brezilya, Meksika ve Hindistan gibi ülkelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları artarken, Türkiye’de baş aşağı gitti. Yine bitmedi: Bu dönemde özel sektör yatırımları artmadı. Makine ve teçhizat yatırımlarında ise keskin bir düşüş yaşandı.
Türkiye’yi yönetenler bu durumun elbette farkındalar. Hepsi açıkça söylemese de ekonomi yönetimindeki bazı önemli bakanlar bunu kamuoyu önünde açıkça dile getirdiler. Bu sevimsiz ‘tıkanmışlık’ olgusu beraberinde çözüm arayışlarını da getiriyor. Ancak Türkiye’yi yönetenlerin bu aşamada ayrıştıkları saptanıyor. Bu ayrışma Merkez Bankası konusunda belirginleşiyor. Mesele, sadece faiz indirme meselesi değil. Türkiye’de merkez bankacılığı yeniden tasarlanmak isteniliyor. Amaç Merkez Bankası’nın yasasının değiştirilerek, büyümeye ve istihdama öncelik veren bir Merkez Bankası oluşturmak.
Böyle söyleyince, sanki böyle bir alternatif var gibi geliyor. Peşi sıra da şu soru: “Madem böyle bir alternatif var; neden bu değişikliği yapmıyoruz?” Bu konu bir süredir tartışılıyor. Mesela geçenlerde bir araştırma kuruluşu, ‘kalkınmacı merkez bankacılığı’ temalı bir panel düzenledi İstanbul’da. Temel tartışma metni, Türkiye ekonomisindeki tıkanmışlık olgusundan yola çıkarak yeni bir Merkez Bankası Yasası’nın bu tıkanıklığı aşmada yardımcı olup olamayacağını sorguluyor. Elbette, yeni bir yasa peşinde koşanlar, tek başına böyle bir değişiklikle her şeyin güllük gülistanlık olacağını ummuyorlardır (umarım öyledir). Ama böyle ciddi bir arayış da var. Bu araştırma kurumunun iktidara yakın bir kurum olduğunu belirtirsem durum daha netleşecek sanıyorum.
Tıkanmışlığı aşmak açısından Merkez Bankası yasasında yapılacak değişikliklerin bir katkısı olacağını hiç sanmıyorum. Sanmamak ne kelime; adım gibi eminim. Ekonomi bilimi böyle bir şey söylemiyor bize. Daha açık –kahve sohbeti ağzıyla- söyleyeyim: Ankara’nın Ulus semtinde Para Politikası Kurulu üyesi yedi kişi oturup karar alacaklar ve Türkiye aniden –mesela- yüzde 6.5 gibi bir oranda on yıllarca büyüyecek. Faizleri acayip düşürecekler herkes koşa koşa yatırım yapacak. Yok böyle bir şey.
Bir soru: Peki o zaman Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırım miktarı neden sürekli azalıyor son yıllarda? Herhalde o sermaye sahipleri Türk bankalarından borçlanarak yatırım yapmıyorlar; yurtdışında çok ucuzu finansman imkânları var. Demek ki faizin ötesinde, çok daha derin sorunları var Türkiye’nin ve o sorunlar yatırım yapma hevesini kırıyor.
Ha, bitirmeden; sözünü ettiğim araştırma kurumunun hazırladığı temel metinde ‘kalkınmacı merkez bankacılığı’ için iki ülke örnek gösteriliyordu. Biri yoksul Bangladeş, diğeri de krizlerle yatıp kalkan, yirminci yüzyılın başında dünyanın en zengin ülkeleri arasında olup da küme düşerek orta gelir grubuna katılan ve orada kazık çakan Arjantin. İyi mi!