Ormanın kralı aslan değildir
“En güçlü olanlar veya en zekiler değil en çok uyumlanabilenler hayatta kalmışlardır.” (Leon C. Megginson)
2050'ye kadar 44 ila 216 milyon insanın, iklim göçmeni olacağı tahmin ediliyor. Bu çarpıcı rakam, son on yılda, yıllık ortalama 21,6 milyon kişinin, iklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalmasıyla birleşince, küresel ısınmanın insan hareketliliği üzerindeki etkisini kavramak büyük bir önem kazanıyor. Bu sayılar, sadece bir istatistik verileri değil aynı zamanda doğanın, sosyoloji üzerindeki etkilerinin somut bir göstergesi.
İklim değişikliğinin kaçınılmaz etkileri insanlık tarihi boyunca, yaşamlarımızın ve medeniyetlerimizin sosyolojisini dönüştüren bir ana unsur oldu. Bugün insanlık, toplumların dönüşen sosyolojisi ve dünyanın değişen yüzüyle uyumlanma mücadelesi verirken, geçmişin medeniyetleri bize, bu mücadelenin aslında binlerce yıl öncesine dayandığını gösteriyor.
Medeniyet tarihinin aynasında iklim değişikliği var
Bir zamanlar Maya topraklarından gökyüzüne yükselen, kireçtaşından örülü görkemli yapılar, doğanın kurallarına karşı gelerek çevrenin kırılgan dengesini bozdu. Doğal kaynakların tükenmesiyle başlayan bu trajedi, Mayalar için önce iç çatışmalara, sonra ekonomik sorunlara, ardından aşırı göç ve kaçınılmaz olarak da çöküşe sahne olan bir sosyal dönüşümle son buldu.
Tarih sayfaları aynı şekilde Hitit İmparatorluğu’nun da savaştığı en büyük düşmanın, Asurlular ya da Kaşkalar değil, kuraklık ve zorunlu göç olduğunu göstere vesikalarla dolu. Uzun süren kurak dönemleri iç çatışmalara, ekonomik sıkıntılara ve zorunlu göçlere yol açtı. Tarımın zayıflığı sosyal dokuyu parçalarken, doğa, insanoğlunun medeniyet anlayışına karşı duruşunu açıkça ortaya koydu.
Bunlar, sadece bugün tarih sahnesinden silinmiş antik medeniyetlerin yaşadığı trajediler değil, günümüz toplumlarının da yüzleşmek zorunda kaldıkları zorlukların bir aynası. Bu aynadan yansıyan en çarpıcı göstergelerden biri de IPCC’nin Dördüncü Değerlendirme Raporu’nda yer alıyor.
Rapora göre Akdeniz Havzası’nda genel sıcaklık artışının 1-2 dereceye ulaşacağı, kuraklığın geniş bölgelerde hissedileceği ve Akdeniz Havzası’na bağlı Türkiye’de ise yıllık ortalama sıcaklığın 2,5 ila 4 derece artacağı ifade ediliyor. Hatta, Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4 dereceyi, iç bölgelerde ise 5 dereceyi bulacağı tahmin ediliyor. Çünkü insanlık, özellikle son 200 yıldır hızlı tüketimin hüküm sürdüğü bir dünyada kendini kaybederken, üretim ile gerçek ihtiyaç arasındaki dengeyi yitirdi.
Asıl güç uyumlanmaktır
Sanayi devrimi ve küreselleşme, doğanın sınırlarını zorlarken, asıl ihtiyaçlarımızın gölgesinde kalan bir üretim anlayışını günbegün besleyerek büyüttük ve bu anlayış insanlığa, hızlakendini tüketen bir kuraklık vadediyor.
Kendimizi, sanayi devrimi, kapitalizm, küreselleşme ve imaj çağının postmoderndinamiklerine uyumlanmak zorunda hissettik ve bu büyülü sosyal evrimin karmakarışık sancıları arasında asıl gücün, doğaya uyum sağlama yeteneği olduğunu unuttuk. Bu yüzden, iklim değişikliği karşısındaki ortak kaderimiz, ormanın kralının gücü temsil eden aslan değil, hızlı uyum sağlama becerisine sahip bukalemun olduğunu idrak etmemize bağlı.