Örgütlü hayvancılık işletmeleri: Yeni zihin kelepçelenmesi mi?
Bir büyük havuza köpekbalığı koymuşlar... Sonra günlerce aç bırakmışlar. Çok parlak ve kırılması güç bir cam kap içinde köpekbalığının sevdiği balık indirmişler... Aç köpekbalığı ilk saldırısında dişini kırmış... İkinci saldırısında karnından yaralanmış... Birkaç saldırı denemesinden sonra havuzun kıyısına çekilmiş, beklemeye başlamış...
Cam fanustan çıkarılan yemlik balık suya bırakılmış... Sopa ile köpekbalığının burnunun dibine kadar yaklaştırılmış... Aç köpekbalığında hiçbir hareketlilik gözlenememiş... Çünkü, köpekbalığı o avı yemesinin olanaksız olduğuna kendini inandırmış... Araştırmayı yapanlar bu olguyu "zihnin kelepçelenmesi" olarak adlandırıyor.
Bizim kuşak çok ortaklı işçi şirketlerinin uğradığı başarısızlığı iyi bilir... Amasya'da bir milletvekilinin öncülük ettiği FERSU Tesisleri çok ortaklı girişimin ilginç örneği idi... Bu çok iyi niyetli girişimin başarısız olması, yörede, "...bizde çok ortaklı işler olmuyor" inancını yerleştirdi... Bir toplantıda o zaman Amasya'da vali olan Celalettin Çilesiz, yukarıda özetlenen köpekbalığı denemesini aktararak, "Öiyi niyetli ama başarısızlığın öyküsü olan FERSU deneyiminin yarattığı zihin kelepçelenmesi, yöre insanının işbirliği yapmasının önündeki en büyük engel" diye anlattı.
Geçimlik iş ve rençber algısının yapılandırdığı, bugün rekabet edemez hale gelen hayvan yetiştirme sistemimizin, rekabet edebilir ölçeklere dönüşmesi olarak değerlendirdiğimiz örgütlü hayvancılık işletmelerinin yaygınlaşmasını, "süt ve besi hayvancılığını kurtarıcısı" olarak değerlendiriyor; umutlanıyorduk.
Hasat mevsimi başladıktan sonra, iklim nedeniyle dünya genelinde tarımsal üretimde gözlenen arz eksikliği ve bunu fırsat bilen spekülatörlerin hareketlenmesi ilginç bir sonuç yarattı. Yaratılan sonucun ülkemize yansımalarının kanıtı olan tablodaki veriler Develi, Adana ve Suluova'daki işletmecilerden alındı. Bu rakamların etkilerini, örgütlü hayvancılıkta "öncü" olan, ölçek olarak da en yüksek kapasiteyi yaratan Saray Çiftliği'nde yerinde inceledik. Zihinlerimizin derinliklerinde ciddi bir "korku" filizlendi: "Örgütlü hayvancılık işletmelerinde başarısızlık yaşanırsa yeni bir zihni kelepçelenme geleceği ipotek altına alır mı?"
Süt ve et fiyatları , yem girdisi fiyatlarına paralel artsaydı, "piyasanın görünmez elinin" dengesinden söz edebilirdik. Serbest ve adil piyasa koşulları yaratılmadan, et fiyatlarını baskı altında tutup, kaba ve kesif yem girdilerinde "eşdeğerlilik" yaratılamazsa, orada "serbest ve adil piyasa koşullarından" söz edilebilir mi? Edilemez, tam tersine, haksız rekabet koşulları geçerli olur; hayvan üreticileri piyasadan çekilir; başarısız girişimlerin sayısı artar. Eğer örgütlü hayvancılık işletmelerinde "başarısızlık öyküsü" ortaya çıkarsa, ülke geleceği ciddi biçimde karartılmış olur.
Et ithalatı yapılan bu ülkede, yem girdileri de aynı rahatlıkta ithal edilebilir mi?
Et ve canlı hayvan ithalatı yapılan ve yapılma imkanı olan ülkelerin hayvancılık sektörüne yaptığı doğrudan ve dolaylı, açık ve gizli destekleri üreticilerimize verecek miyiz?
Hayvan yetiştirme işletmelerine, serbest ve adil piyasa koşullarında "şans eşitliği" yaratılacak mı?
Ülkemizdeki orta sınıfın büyümesi, kentleşmenin ağırlıklı hale gelmesi, süt ve et tüketiminde artış beklentisini dikkate alan bir hayvancılık stratejisi tasarlanacak mı?
Teşvik sistemini, rekabet edebilir ölçeği, hayvan işletmeciliğinde gerek şartları dikkate alan bilgi donanımını, piyasada kısa ve uzun dönemli dalgalanmalara karşı dayanıklılığı ölçen "proje-odaklı" anlayış üzerine inşa edilecek mi? vb...
Gerekçesiz savunmaya geçmeden, yaptığımız işin "mutlak doğru" olduğu inancına saplanmadan, geliştiren ve ilerleten tartışmalar yapabilmenin tam zamanıdır.