Organik-YZ savaşında T-İnsan olmak
Dünya topyekûn bir savaşta! Her birey, kurum, aile, toplum ve ülke hem kendisiyle hem de çevresiyle kıyasıya bir mücadele içinde. Geleceğe uyum sağlamak, ayakta ve hayatta kalabilmek için sert bir dönüşüm savaşı veriyoruz.
Yerküre üzerinde “Bizim Gayri Safi Milli Hasılamız mutluluk” diyen Bhutan gibi birkaç istisna dışında, bu savaşın dışında kalan yok! Dünyalılar, bir kez daha ruhen ve bedenen ayaklanmış durumda. Medeniyet adı verilen o “tek dişi kalmış canavarı” alt edip, yeni bir uygarlık seviyesi yaratmak için canhıraş uğraşıyoruz. Bir yandan gelen gideni aratır mı? diye korkuyoruz, diğer yandan ise artık göğüs göğüse değil, beyin beyine harp ediyoruz.
Dijital bombaların arka arkaya patladığı, tüm cephelere yayılmış amansız bir mücadelenin içindeyiz. Teknoloji liderleri ve dünya yöneticileri, ellerinde “data” dedikleri keskin kılıçlarla, vahşi kapitalizmi sürdürülebilirlik kriterleriyle “ehlileştirmeye” çalışıyor. Amaçları, hepimizi Rönesans 2.0 köprüsünden geçirerek, Çin’in zaten uygulamaya başladığı “Sosyal Puan ya da Sosyal Kredi Sistemine yani Rateokrasi” düzenine doğru yönlendirmek.
Ve kabul edelim ki, sürüleştiğimiz için bu düzenin en uygun metaforu da ancak “sürü” olabilir.
Biliyorum, iş dünyasında “sürü” olmak pek sevilen bir tanım değil. Her iş insanı da her şirket de “en ve ilk” olmaya kodlanmıştır. Sürü fikri, yenilgiyle eş anlamlı algılanır. “Sarı İnek” metaforu ile korkak sürülerin nasıl başarısız olacağı anlatılır. Oysa “sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü de bir gerçeği ifade eder. Yani hem sürü halinde hareket etmenin hem de bireysel sıyrılmanın doğru olduğu zamanlar vardır. Önemli olan, “zamanın ruhunu” ve dinamiklerini iyi anlayarak değişime ve dönüşüme “akıllıca” uyumlanabilmektir.
Bu yüzden, “sürü olmak kötüdür” ya da “ileri atılmak tehlikelidir” gibi kesin yargıları bir kenara bırakmalıyız. Sert kalıplar, gerçek dinamikleri göz ardı etmemize ve hatalı kararlar almamıza, zarar görmemize neden olur.
Şimdi, o meşhur sükunet duasını hatırlayarak ne olup bittiğini anlama, değiştiremeyeceklerimizi kabullenme ve değiştirebileceklerimizi yapma gücüyle hareket etme bilinciyle ilerleyelim. Çoğunluğun edilgenliğini fark ederek, bireysel olarak ne yapmamız gerektiğine odaklanalım.
O halde bireysel olarak yapmamız gereken tam şudur;
“Omni Çağdayız ve T-İnsan” olmalıyız!” Peki ne demek istiyorum;
Omni çağ: Bütüncül, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu, teknolojinin ve insanlığın sınırları zorladığı yeni bir dönem. Uzmanlıkları, alanları, çözümleri entegre ederek geniş bir perspektiften hareket etmeyi zorunlu kılan bir bakış açısı. Hümanist, Dataist ve Ekolojist olmayı savunan gelecekçi bir yaklaşım.
T-İnsan ve (3T+HOK) = 5Y formülü: Bir dönüşüm modeli ya da şablonudur. Ufuk Tarhan tarafından tezleştirilmiş, akademik literatüre de girmiştir. Geleceğin başarılı birey ve kurumunu tanımlar. 3T (Teknoloji, Tasarım, Takım) ile değişimi yönlendirir, HOK (Hibrid, Otodidakt, Küratör) ile dönüşür, 5Y (Yetenekli, Yetkin, Yetkili, Yaratıcı, Yenilikçi) ile geleceği şekillendirir. Bu formülü benimseyenler hem derin uzmanlık geliştirir hem de farklı alanlarda güçlü (omni) bağlantılar kurarak sürdürülebilir başarıya ulaşır.
Multi’den Omni’ye geçtiğimiz bu yeni çağda hiç kuşku yok ki ayakta kalanlar T-İnsanlar ve
T-kurumlar olacak. ‘Hepimiz birimizden güçlüyüz’ ilkesi içinde rekaberlik bilinciyle, bireysel yetkinlikleri yükseltenler ve T’leşmeyi başaranlar, hem güçlü bir sürüde olmanın güvenini yaşayacak hem de bireysel başarıların tadını çıkararak geleceği elleriyle şekillendirecek.
Son söz: Bu yolda, değişimi kucaklamak yetmez; onu yönlendirecek cesaret de şart. Çünkü Omni Çağ, sadece uyum sağlayanları değil, T-İnsanlaşarak kendisinin yeni versiyonunu inşa edenleri ve her şeyden önce kendi becerilerini yükseltip, dönüşenleri ödüllendirecek!