Organik tarımın ekonomisi (I)

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

 

Yıllık ortalama %40 büyüyen pazar
Organik tarımda küresel talep, çılgın bir artışı gözler önünde seyrediyor. Yerli kaynakların rahatça yurt dışına pazarlanabildiği yegâne sektör konumundadır, organik tarım. Böylesine büyük öneme sahip sektör, savaşlar kazandırdığı gibi kaybettirebiliyorlar da. Fırsatları iyi değerlendirmeli. Küresel talepteki dönüşümü iyi okumuş, kendi lehine dönüştürmüş sayısız ülkeden söz etmek mümkün. Bizim de bu sınıflandırmanın içine girebilmemiz mümkün.
Havaalanın indikten sonra 40 dk. denize paralel 80 km. yol alıp, suyu en bol ve en doğal ilçemiz Manavgat'a 15 km uzaklıkta Kızılağaç mevkiine varıyoruz. Hortumundan su fışkıran iki açık filli yüzme havuzlarının arasından geçiyor, palmiye, elma, ayva ağaçlarının arasına serpiştirilmiş iki katlı, odalarımıza yerleşiyoruz. Aralıksız sürecek toplantılardan boşta kalan yegâne zamanımda, oteli pergelin sabit ucu yapıp, 15 km dairesel alanda bölgeyi adımlıyorum. İlk gözüme çarpan can alıcı nokta, suyu en doğal ve en bol şelaleler şehri Manavgat'ın su sorununu çözememişliği oluyor. Susuzluk içinde kıvranıyor halk. Kızılağaç ve Manavgat AB'nin doğal yaşamı destekleme projesinden yararlanıp, bölgenin su sorununu çözeceğine ilişkin açıklamalarla dolu. Birden, doğal su havzalarının ortasında yerleşik bir su fakirhanesinde buluyorum kendimi. Manavgat, Kızılağaç, Karacalar, Sülek, Cevizler, Doğancam. Bölgede köy köy koşuyorum günlük sporumu yaparken. Toprak verimliliğini ortaya koyuyor; çünkü güneş, su ve atmosferik koşullardan oldukça memnun bir hava hakim. Kızılağaç sahilinde sıralanmış 5 yıldızlı oteller, tatil siteleri; "mum dibini aydınlatmaz" deyişinin altının bir kez daha çizmiş burada. Halk eğitimsiz, tarımı ve yapılaşmayı bilinçsizleştirilmiş bir kısır döngü sürecini yaşıyor. Modern tarım, bilinçli sulama, tarımda modernizasyon anlamında bu kadar geri kalınmış olmasına karşın, gelecek de işte bu sektörde şekilleniyor. İşte mühendisliğimizde kaybolmuş ekonomimizin bir başka boyutu; bilinçsiz tarımla heba edilen doğal kaynaklarımız, çarpık şehirleşmeye ayak uyduramayan yetersiz belediye altyapı hizmetleri. Kaybettiğimiz eşeğimizi bulduğumuza seviniyoruz; "su sorunun çözülecek"
Hikaye aynı hikaye, oyuncular farklı; yine mühendislikte kaybediyoruz ekonomimizi. Organik tarımı bizde ilk kuranlar AB ve ABD'nin bu alandaki yatırımcıları oluyor. Bu nedenle de standartlarını koyup gidiyorlar. Çevresindeki konvansiyonel tarımdan bulaşma etkisiyle, gerçek organik tarım olmadığı tartışmaları süredursun, organik tarım sertifikasyonunda uygulanan denetim koşullarının etkinliği; en azından hormonal müdahelenin ve kontrolsuz tarım ilacı kullanımının olmadığını garantiliyor. Oysa dünyada bu tarımın yerleşimi ya tamamen devlet desteğinde, yerli özel sektör girişiminde ya da ikisi birden karışık olacak şekilde gerçekleştirilmiş.
Organik tarımla üretim yapan üretici sayısı son birkaç yılda hızlı artışı ifade ediyor. Hükümetin bu alandaki teşviklerine başvurular büyük bir hızla artıyor. Hem metrekare organik tarım üretim alanı artıyor, hem de üretici sayısı artıyor. Bir yandan da gıda ürünlerinin sağlık spekülasyonları dinmek durulmak bilmiyor. Greenpeace ile bakanlık arasında bir tartışma yaşanıyor. İlgili rapor kamuya duyurulduğunda organik tarım satışları %20 artış kaydediyor. Sadece üreticiler bazında kaydedilen hızlı bir büyüme süreci yaşanmıyor. İlk organik ürün pazarımızın satış platformu, internet sayfaları ve organik ürün pazarları olmuştu. Şimdilerde aşağıdan üretim kanalından, yukarıdan satış kanalından gelen ivmelenmeyle; üretimi 1.6 milyon tona, yıllık ortalama büyümeyi %40'a çekebiliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar