Onurlu, cesaretli bir şair

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Hem şair, hem insan olarak çok sevmiştim onu. Hiç azalmadı bu sevgi. Şiirleriyle de anılarıyla da bugün, yine hiç eksiksiz belleğimde yaşıyor. 8 Ağustos 1928 doğumluydu. Son yıllarında yaşgünlerini Şadırvan’da (o zamanlar Bebek sahilinde öyle bir yer vardı) birlikte kutlardık. Eşi Mefh aret Hanım ve birkaç arkadaşı da bizimle olurlardı. 

1980’lerin ortalarındaydı, son doğumgünü kutlamasında da orada buluşmuştuk. O tarihten kısa bir süre sonra insanın içine işleyen bakışlı şair Edip Cansever 1986 Mayıs’ında aramızdan ayrılmıştı. Yirmi sekiz yıldan fazla geçmiş aradan, heyhat! 

Elleri ve parmaklarının çok güzel, biçimli olduğunu da hatırlıyorum. Onun ellerini gördükten sonra, her yerde ellere bakar olmuştum ve hayatımda nedense daha bir önem kazanmıştı güzel elli insanlar. Bir süre sonra da yaşı saklamayan tek uzvun orası olduğunu fark etmiştim. Yüz, beden ne kadar genç ve dinç gözükürse gözüksün – ne kadar çok estetik yaptırılırsa yaptırılsın! - eller, yılların gereği kadar yaşlanıyorlardı! Ve bu nedenle de çok gerçek, çok acımasızdılar. Pirandello’nun filme alınan bir eserinde okumuş muydum bunu?! 

“Ölü mü denir şimdi onlara. / Kimse hüzünlü olmasın / Sırası değil hüznün daha / Bir gün bir şehrin alanında / Bir mermer yığınının gözlerine / Omuzlarına düşerse bir çınar yaprağı / Hüzünlensin yaşayanlar o zaman / Sırası değil hüznün daha.” 

"Nerede okumuştum, hatırlamıyorum şimdi, biri mi anlatmıştı yoksa / Mahpusunu kıskanan bir gardiyanı / Ve düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün / Ne kadar acı bunlar / Kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar / Güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak / Bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir” 
“-Ben Ruhi Bey nasılım 
-Mutlusunuz Ruhi Bey.” 
ve Edip Cansever devam ediyor: 
“Yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım / Ruhi Bey öldü / Bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım / Bir daha görmek için ölümü / Çelenkler yığılacak avluya / Ki benim sayısız ölülerime / Yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar” 

Aramızdan ayrılmasından 20 yıl sonra, Beşiktaş Belediyesi için düzenlediğim “Ustalara Saygı” etkinliklerinin on birincisini ona ayırmıştık. 

Gece, Edip Cansever görüntüleri ve sesinden şiirlerle başlamıştı. Daha sonra sahneye gelen Ahmet Oktay, Bedirhan Toprak, Cengiz Bektaş, Kemal Bekir, Melisa Gürpınar, Nuri Akay, Orhan Alkaya, Ömer Uluç ve Turgay Fişekçi ustanın edebiyatımızdaki yerini ve paylaştıkları anıları anlatmışlardı. 

Uğur Polat’ın, o yıllarda İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen “Ben Ruhi Bey Nasılım”dan bir bölüm sahnelediği gecede İlham Erdoğan, Zafer Ergin ve Zeliha Berksoy, Edip Cansever’in şiirlerini seslendirmişlerdi. “Ustalara Saygı” gecesi, şairin torunu Emine Birol’un yaptığı konuşma ile sona ermişti. 

İşte yine bir Ağustos ayı içindeyiz. Hani o “Kirli ağustos” şiirindeki ay. Edip Cansever’i düşünüyor, şiirlerini yeniden, bilmem kaçıncı kez okuyorum.. Yaşasaydı 87 yaşına girecekti dostum... Bir de Ara Güler’in çektiği kedili fotoğrafı var... Pek yayınlanmadı. Benim en sevdiğim fotoğrafl ardan birisi, ona da dönüp dönüp bakıyorum. Şairin evinin telefon numarası da hâlâ aklımda. 

Velhasıl onurlu, cesaretli bir adamdı Edip Cansever, şiirleriyle bu toplum ne yazık ki yeterince örtünemedi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar