Önümüzdeki dönemin temel ekonomik arayışı ne olmalı?

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Bir süredir, yükselen piyasa ekonomilerinin küresel kriz sırasında ve sonrasında yaptıkları üzerinde çalışıyorum. Peşinde olduğum temel soru, bu ülkelerin küresel krizin ekonomilerinde yarattığı tahribata nasıl ekonomi politikası tepkisi verdikleri. Açık ki böyle bir çalışmanın başlangıcında iki soruya yanıt vermek gerekiyor. Bir: 
Yükselen piyasa ekonomileri hangileri? İki: Bu ekonomiler küresel krizden nasıl etkilendiler? Bu ikinci sorudan, Türkiye’ye ilişkin bazı dersler çıkarmak istiyorum. Yükselen piyasa ekonomileri için herkesin üzerinde anlaştığı bir tanım yok. Gelişmekte olan ülkelerin bir alt kümesini oluşturuyorlar. Bu kategorinin ‘daha gelişmiş olan ülkeleri’ olarak tanımlanabilirler. IMF’nin dünya ekonomisine ilişkin yılda iki kez yayınlanan üç temel yayını var. Bu yayınların üçüncüsü küresel krizden sonra yayınlanmaya başlandı ve ‘Mali Gözlem (Fiscal Monitor)’ başlığını taşıyor. Bu raporda ‘yükselen piyasa ekonomileri’ sıralanıyor. 2014 yılındaki ilk sayıda yükselen piyasa ekonomileri grubunda 29 ülke yer alıyor. 
Bu ülkeler, İngilizce isimlerinin baş harflerine göre sıralandıklarında şunlar: Arjantin, Brezilya, Bulgaristan, Şili, Çin, Kolombiya, Mısır, Macaristan, Hindistan, Endonezya, Ürdün, Kazakistan, Kenya, Litvanya, Malezya, Meksika, Fas, Nijerya, Pakistan, Peru, Filipinler, Polonya, Romanya, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Tayland, Türkiye ve Ukrayna. İnsan, bu ülkelerin bir kısmı için “bu grupta neden yer alıyor” diye düşünse de sonuçta ortada böyle bir gruplama var. 

Bir başka seçenek şu: Bu ülkelerin ekonomileri daha büyük olanları dikkate alınabilir. Bu durumda G-20 ülkesi içinde yer alan yükselen piyasa ekonomileri seçilebilir. Böyle yapıldığında yukarıdaki 29 ülke 10’a düşüyor: Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye. 

Şimdi sıra bu ülkelerin krizden ekonomilerinin nasıl etkilendiğinde. ‘Etki’ sözcüğünü de açmak gerekiyor. İlk akla gelen, elbette, krizin en şiddetli döneminde (2008-2009) oluşan üretim kaybı ve işsizlik artışı. Krize gelişmiş ülkelerin verdiği ekonomi politikası tepkisi nedeniyle bu ülkelerin bir kısmı başka biçimlerde de etkileniyor: Kredi artışı, cari açığın artması, yerli paralarının değerlenmesi gibi. Gelişmiş ülkelerin bu politikalarını tersine çevirmeye başlamaları halinde -özellikle 2013 Mayıs-2014 Mart döneminde gözlendiği gibi- bu ikinci grup etkilerin tam zıtlarının oluşması beklenir. 

Burada önemli bir ayrıntı var: 2008-2009 döneminde yaşanan işsizlik artışı ve üretim azalması neredeyse ortak bir etki iken, gelişmiş ülkelerin krize karşı verdikleri ekonomi politikası tepkisinden aynı biçimde etkilenmiyor yükselen piyasa ekonomileri. Neyse, zaten bu sonraki etkileri (kredi, cari denge, para birimlerinin değeri) başka bir yazıda ele almak istiyorum. Bu yazıda, sözünü ettiğim ülkelerin büyüme oranlarındaki değişime odaklanacağım. Soru şu: Yükselen piyasa ekonomilerinin her birinde, 2008-2009 dönemindeki ortalama büyüme oranı, daha önceki dört yıldaki ortalama büyüme oranından ne ölçüde farklı? 

Yazıyı rakama boğmayacağım. Sadece sonucu vereyim. 2008-2009 döneminde 29 ülkenin 27’sinde ortalama büyüme oranı 2004-2007 dönemindeki ortalama büyüme oranından daha düşük. Mısır’da ve Fas’ta çok az da olsa (bir puanın altında) büyüme artışı var. Geriye kalan 27 ülke içinde büyüme oranı en fazla düşen ülke Litvanya: Kriz dönemi ortalama büyüme oranı önceki dört yıla kıyasla 14.2 puan daha az! Arkasından 13.8 puan ile Ukrayna ve 9.4 puan ile Türkiye geliyorlar. 

Evet, Türkiye büyümesi düşen ülkeler sıralamasında baştan üçüncü sırada. 29 ülkedeki büyüme değişiminin ortalamasını da verirsem Türkiye’nin konumunu daha iyi değerlendirmek mümkün olacak: Ortalamada 2008-2009 döneminde büyüme, önceki dört yıla kıyasla 4.5 puan daha düşük: Türkiye’deki büyüme azalması 29 ülkenin ortalamasının iki katından biraz daha fazla. 29 ülke değil de bu ekonomilerin büyükleri ele alındığında ise, Türkiye büyümesi en fazla düşen ülke konumuna geliyor. Bu grubun (10 ülke) ortalama büyüme kaybı ise 4.2 puan. Türkiye’nin üretim kaybı yine bu grubun iki katından fazla. 

Bu basit karşılaştırmadan ileriye doğru çıkan önemli bir sonuç var: Küresel şoklara karşı ekonomimiz çok hassas. Bu arada, ABD Merkez Bankası’nın küresel kriz sırasında verdiği ekonomi politikası tepkisini önce azaltmaya sonra da tersine çevirmeye başlayacağını açıklamasıyla, 2013 Mayıs-2014 Mart döneminde, Türkiye’nin en kırılgan ülkeler arasında adının sıkça anıldığını da hatırlatayım. Ama yukarıda değindiğim gibi bu tür etkiler bu yazının konusu değil. Kriz sırasındaki üretim kaybımız yeteri kadar uyarıcı: Önümüzdeki dönemin temel yapısal reform arayışı bu hassasiyeti nasıl azaltacağımız olmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018