Önümüzdeki birkaç yıl büyüme ve istihdam açısından zorlanacağız
Üç soru: Önümüzdeki birkaç yıl dışarıdan borçlanma olanaklarımız 2015-2016 dönemine kıyasla daha az mı yoksa daha fazla mı olacak? İlk soruya verilen yanıt çerçevesinde bankaların kredi açma davranışları nasıl şekillenebilir? Bu gelişmelerin büyüme ve işsizlik oranına etkileri neler olabilir? Bu sorular son yazımda yer alıyorlardı ve Ocak 2007 ile Şubat 2017 sonu arasındaki dönemde mevduat ve kredi artışlarında gözlenen şu üç özellikten kaynaklanıyorlardı:
1) Bu on yılda sadece küresel finansal krizin ekonomik etkilerinin en şiddetli hissedildiği dönem olan 2009’da kredi atış oranı mevduat artış oranının altında kaldı. Zira hem bankalar frene bastılar hem kredi talebi kesildi hem de bankalar yurtdışından kaynak bulamadılar. Bu dönemde, bankalar için mevduat henüz bağlayıcı bir kısıt değildi; çünkü kredi-mevduat oranı yüzde 75’lerdeydi.
2) Türkiye’ye yoğun dış kaynak (dış borç) aktığı dönemlerde (2007 ve 2010-2013 döneminin büyük kısmı) kredi artışı, mevduat artışının çok üzerinde gerçekleşti. Kredi-mevduat oranı hızla arttı ve 2013 sonlarında doğru yüzde 107’ye ulaştı.
3) “Dış kaynak (dış borç)” girişinin cari işlemler açığından doğan dış finansman ihtiyacının altında kalmaya başladığı 2015’ten itibaren mevduat ve kredi yaklaşık aynı oranda artıyorlar. Böylelikle kredi-mevduat oranı yüzde 114 civarında sabitlendi. Bir yandan dış kaynak girişinin azalması ve ileride de azalmaya devam edeceğinin beklenmesi bir yandan da kredi-mevduat oranının yüzde 114 düzeyinde seyretmesi, bankaların kredi açma kabiliyetlerini kısıtlamaya başladı.
İlk sorunun yanıtı “daha az” biçiminde. Şöyle: ABD ekonomisi tam istihdamda ve enflasyonu hedeflenen düzeye çıktı. Bu nedenle ABD Merkez Bankası’nın (FED) bu yıl politika faizini en az üç kez artırması bekleniyor. Üstelik, ne kadar “yapabileceği” giderek daha fazla tartışılsa da, Trump’un uygulayacağını açıkladığı maliye politikası nedeniyle de faizlerin yükselmesi söz konusu. Bizim gibi ülkelere daha az dış kaynak girişi olacak anlamına geliyor bu olası gelişmeler. Dolayısıyla, döviz kuruna ve faiz haddine yukarı doğru baskı olacak. Bu olumsuzluğu bir miktar törpüleyebilecek olan ise Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ne yapacağı. Malum orada işler istenildiği kadara iyi gitmiyor. En kuvvetli ihtimal, ECB’nin mevcut gevşek para politikasını birkaç yıl daha sürdürmesi. Ama zaten ABD’deki gelişmeler nedeniyle Kasım ayından bu yana döviz kurunda ve faizde gördüğümüz yukarı doğru baskı, ECB gevşek para politikasını sürdürürken yaşandı. Kısacası, Türkiye’ye daha az dış kaynak girişi olacak. Tıpkı 2015-2016 döneminde olduğu gibi cari işlemler açığımızın finansmanı kolay olmayacak. FED’in üçün üzerinde faiz artırması halinde ise, dış kaynak artışı daha da azalacak. Avrupa ile yaşadığımız sorunların ve Suriye’deki gelişmelerin de bu eğilimi şiddetlendirmeleri olasılığı var.
İkinci sorunun yanıtı için yukarıda birinci maddede özetlediğim 2009’da yaşananlar ışık tutucu. O zaman dış kaynak girişi keskin biçimde azalmıştı. Bu sefer o kadar keskin bir kesilme olmayacak. Şu şartla bu öngörüm geçerli: Avrupa’daki ve Suriye’deki gelişmeler bizim aleyhimize bir eğilim göstermeyecek ve Merkez Bankası “düzgün” bir faiz politikası izleyecek. Bu koşulların sağlanmadığı ölçüde, dış kaynak girişi olumsuz etkilenecek. Dış kaynak girişinin azalmasının bankaların kredi açma iştahlarının azalması anlamına geldiği açık. Ayrıca 2009’a kıyasla daha kötü bir özelliğimiz var: Artık mevduat miktarı daha fazla risk almadan açılabilecek kredi miktarını sınırlıyor. Sözünü ettiğim ortamın “daha fazla risk alma” yı özendirmeyeceği de ortada. Sonuç: Kredi arzı artışı düşecek.
Ayrıca unutmayalım: Birincisi, özellikle makine ve teçhizat yatırımlarımız uzun bir süredir arzulanan düzeyden uzakta. Ekonomimizin bir de bu nedenle istihdam yaratma kabiliyeti sınırlanıyor.İkincisi, son aylarda yaklaşan referandum nedeniyle ekonomiyi canlandırmak için uygulamaya sokulan kararlar kalıcı değiller (çünkü sürdürülebilir değiller). Bunların ekonomiyi canlandırıcı etkileri önümüzdeki dönemde ortadan kalkacak.
Bu durumda üçüncü soruya verilecek yanıt kolaylaşıyor: İşsizlik ve büyüme açısından işlerin yolunda gitmediği 2015-2016 dönemine kıyasla daha olumsuz birkaç yıl yaşama ihtimalimiz oldukça yüksek.