"Önlem paketi isteyenler için"

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI [email protected]

Geçen hafta birçok kesimden bana "ne yapmak lazım" şeklinde sorular geldi. Ben de sanıyorum 12 maddelik bir acil eylem paketi hazırladım ve muhataplarına sundum. Ancak şu uyarıda bulunmayı da ihmal etmedim: "Çözüm ile önlemi birbirine karıştırmayalım.."

Aşağıda içinde bulunduğumuz durumun yan etkilerini azaltmak için bazı önlem önerilerim var. Bunlardan bazılarının hafta başından beri icrasına başlandı. Ancak büyük dert hala ortada duruyor: Döviz borçlu olan firmalar. Hatta "döviz geliri olmadan döviz borçlanmış firmalar" desek daha doğru.

Şimdi sizlerle, döviz işlemlerinden döviz borçlarına, kamu diplomasisinden sivil topluma kadar önerilerimi sıralıyorum:

Döviz İşlemleri ve Faiz Silahı: Maalesef kambiyo rejimin daha da sıkılaşacağına dair dedikodular zirve yapmış durumda. Acilen "böyle birşey yok" demek gerekiyor. Acilen dış kaynak bulmak da gerekiyor. Dolayısıyla Ekonomi Yönetimi'nin söylemlerini sakinleştirmesi, kararlı bir ses tonuyla liberal sistemden ayrılmayacağını tekrar etmesi gerekiyor. Konunun merkezinde şu an diplomasi olduğu için, faiz-döviz ve sermaye hareketleri konusunda yetkili ağızlardan soru işaretleri yaratacak açıklamalar yapılmaması gerekiyor. Bu arada Döviz Alım-Satımı eğer kaydi tarafta devam ediyorsa, döviz işlemleri için herhangi bir tahdit sınırlama ya da ilave vergi koymamak gerekiyor. Alım-Satım işlemleri çoğaldıkça döviz kurları sakinleşecektir. Sınırlama getirmek ters etki yapabilir. Elbette, Orta Vadede bireylerin döviz alım-satımlarını bir düzenlemeye bağlayabiliriz. Belki önce piyasalar tepki verebilir ancak ABD ve AB'de döviz alım-satımı hem belli miktarlarda hem de belirlenmiş şartlarda yapılır. Vatandaş döviz spekülasyonunu sokakta değil, aracı kurumlarla yapar. Şu an için değil ama orta vadede bir düzenleme getirilmesi hayırlı olur diye düşünüyorum. Aman sakın TCMB'den müdahale istemeyelim. Merkez Bankası'nın net döviz rezervi 30 milyar dolardan az olduğu için, müdahale etmesi ters bir sonuç doğurabilir. Şu ana kadar yaptığı gibi bankaların elini rahatlatan adımlara devam etmesi uygundur. Unutmadan, faizler konusunda da soğukkanlı olmak lazım. Merkez Bankası'nın fonlama maliyetini % 20'ye çıkarmasını isteyenler var ancak bu geçici bir çözüm olur. Ancak kaçınılmaz olacak gibi gözüküyor. Merkez Bankası sıkılaştırma önlemi aldıkça faiz yükseliyor ama döviz de yükseliyor. Merkez Bankası'nın likiditeyi dikkatlice ama gerektiği kadar bırakması gerekiyor. Aksi taktirde 2001 krizinde olduğu gibi hem faiz hem de döviz sert şekilde yükselir. Bana kalırsa Merkez Bankası yerine Hazine'nin ortaya çıkarak "süper bono" ihraç etmesi, gelen kaynağı da finansal kurumlara destek için kullanması akıllıca olur.

Kamu ve Sivil Toplum: Kamunun acilen tasarrufa gitmesi gerekiyor. Özel tasarruflar yetmediği için dış kaynak kullanıyoruz. Ancak bu kaynağı katma değeri düşük, getirisi çok uzun vadeli yerlerde harcıyoruz. Bu sebeple katma değer yaratmada sıkıntı oluşuyor. Dolayısıyla prestij projelerini önceliklendirmek gerek. Belediyelerin aşırı harcamalarını ve borçlanmalarını mercek altına almak gerekiyor. Elbette ve mutlaka devlet-özel sektör el ele güçlü bir kamu diplomasi atağı başlatmalıyız. Yurtdışında bankalar başta olmak üzere, tanınmış ve bilinen isimlerle Türkiye'nin algı sorununu çözmek zorundayız. Ekonomik model konusunda son derece ağır eleştiriler yapılıyor. Sadece bakanların açıklamaları yeterli olmuyor, özel sektör temsilcilerinin de anlatması gerekiyor. TOBB ve TİM elbette önemli, ancak onlar kadar özel sektör tarafından kurulmuş inisiyatifleri harekete geçirmek gerekiyor. Bankalar Birliği'ni bu konuda öne çıkarmak gerekir. Fazla sessiz duruyor. Tabii buna ilaveten, ciddi ekonomistlerden kurulu bir kadro ile uluslararası finans merkezlerinde tanıtım yapmak gerekiyor. Yabancı dili iyi bilen, inandırıcı, objektif konuştuğu bilinen, ekonomi konusunda uluslararası eserleri olan kişileri seçmek gerekir.

Döviz Borçluların TL'ye Dönmesi: Bireysel kredilerde acilen bir "yeniden yapılandırma" kampanyası başlatmak gerekiyor. Sadece kanuni takipte olanlar değil, ödemelerini aksatanlar da dahil olmalı. Vatandaş borcunu ödemeyip elinde döviz tutuyor. En azından bu dövizin TL'ye çevrilmesi için bir sebep yaratmak gerekiyor. Özel sektör için ise mutlaka yeni bir KGF anlayışı ortaya koymak gerekiyor. Döviz borcu olanların piyasa üzerindeki baskısını azaltmak amacıyla iç borçlanma yoluyla elde edilecek kaynağın, başta kamu bankaları olmak üzere diğer bankalara "döviz borcunu TL'ye değiştirme" kampanyası için destek olarak kullandırılması gerekiyor. Finans kurumlarının kur farkı zararı yaşamasını önleyecek şekilde kamu tarafından bir kaynak oluşturulması gerekiyor. Bunu 2008'de ABD TARP adı verilen uygulamayla yaptı. Bankaların elinde bulunan donuk kağıtları aldı ve karşılığında para verdi.Türkiye'de de belirlenmiş teminatlar karşılığında bankalara bu kampanya için destek verilmesi devrim niteliğinde bir iş olur. Meslek kuruluşlarının elinde muazzam mevduatlar var, TİM'in yaptığı gibi görevlerini hatırlayıp üyelerine destek için bu kaynakları teminat olarak ortaya koymaları gerekiyor. Özetle, döviz borçlularının ya da ödemesi olanların piyasa üzerindeki baskını hafifletecek acil önlemlerin yanında, mutlaka TL borcu olanların da borç ödemek yerine döviz stoklamalarını önleyecek bazı uygulamaların hayata geçirilmesi gerekiyor. Bireylere ve kurumlara borçlarını ödeyecek alternatifler yaratmak, finansal sistemin üzerindeki baskıyı da hafifletecektir.

"Şimdi özel öneriler..."

Hafta başından beri sosyal medyada paylaştıklarımı, burada da paylaşacağım. Geçen hafta birkaç işadamı yolda beni çevirdi ve "ekonomi nereye gidiyor" diye sordular. Ben de onlara "ekonomiyi boş verin, sizin B Planınız var mı ?" diye sordum. Bunun üzerine kendi refahlarının önemli olmadığını, ülke için endişelendiklerini söylediler. Ben de onlara kısa bir hatırlatma yaptım.

"Ülke dediğimiz, şirketlerimiz, kurumlarımız ve nihayetinde bizlerden oluşur. Her birey ya da kurum konjonktür terse döndüğünde kendini idare edecek bir plana sahip olmalıdır. Ülkeyi milleti oluşturan her kişi ya da grup öncelikle kendini kurtaracak kadar basiretli olmalı ki ülkeyi kurtarsın. Kendini kurtaramayan ülkeyi de kurtaramaz."

Özetle, hepimiz var gücümüzle yaklaşan fırtınaya göre plan yapmalıyız ki, bütün olarak fazla zarar görmeyelim. Son olarak patrona, çalışana, vatandaşa ve devlete özel uyarılarımı paylaşıyorum.

Patronlara öneriler: Kimseye kefil olma, gerekli değilse borcunu yapılandırma, eski faiz daha düşüktü unutma, ihracata ağırlık ver, tahsil edemeyeceğini düşünüyorsan satma, lüks yaşamayı bırak, kaynaklar hepimizin unutma...

Profesyonellere öneriler: Yönetim Kuruluna sormadan stratejik iş yapma, kritik kararların sorumluluğunu paylaştır, zaman kavga zamanı değil, firmanın içinde barışı oluştur, eğitimi sakın aksatma, patron memnun olsa bile sen memnun olma, dikkatli ol, fedakarlık isterken önce kendinden başla...

Vatandaşa öneriler: eğitimi sakın aksatma, harcamalarını kağıda yaz önüne koy, öncelik tespitlerini doğru yap, evdekilerin taleplerine karşı soğukkanlı ol, önüne çıkan fırsatları kaçırma...

Devlete öneriler: Harcamaları önceliklendir, lüksten uzak dur, fedakarlığa önce kendinden başla, TL kullanımı için insanları mecbur etme, ama teşvik edecek önlemleri al...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar