Öneriler sağlam temeller üzerine inşa edilmeli

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Ölçü koymadan öneri geliştirirsek, gerçekleşmesi mümkün olmayan "beklenti" yaratırız; somut sonuçlara ulaşamayınca da, duygular aklın ve analizin önüne geçebilir, olumsuz gelişmeler için ortam yaratılabilir.

Dün DÜNYA Gazetesi'nin manşetinde "Doğru açılım fabrika kurmak" başlıklı haberde aşağıdaki öneri yer alıyordu.

"…Gelir dağılımını eşit bir şekilde yapmak gerekir. Türkiye o bölgeyi kalkındırabilirse, insanlara aş ve iş verebilirse, kimse Türkiye'den ayrışmayı aklına getirmez. Büyük parça olmadan o bölge gelişemez. Emek veriliyor belki ama, daha fazla verilmelidir. Bölge yatırımcıların cenneti haline getirilmelidir. Bir dönem terör yoğun olduğu için gidilemedi, şimdi de teşvikler yeterli değil. Örneğin, ben bir işadamı olarak ya İstanbul'da ya da Diyarbakır'da fabrika kuracağım. Bütün teşvikler, 'Gel yatırımı Batı'ya yap' diyor. Herkes tüketim merkezinin yakınında olmak istiyor. Bir kere, devletin oradaki maliyeti bir şekilde yatırımcıya vermesi gerekir. Sonsuz teşvik getirilmelidir. Mesela 30 sene kurumlar vergisi ve çalışandan vergi alınmaması gibi teşvikler sağlanıp, krediler verilerek, yatırımcı bölgeye çekilmelidir. 10-15 senelik master planlar yapılmalıdır. Yatırımcı destek görürse oraya gider. Hükümetin Doğu ve Güneydoğu'yu Geliştirme Kurulu kurup, ona önemli yetkiler verip, projeler hazırlatması gerekir. Başbakan ve bakanlar da 10-15 büyük grubu çağırıp 'Git arkadaş, şuraya bir rafineri yap. Sana şu kadar destek veriyorum' ya da ' Al sana parayı veriyorum, git rafineri yap-işlet kazanınca öde' demelidir."

Özellikle toplumun gerildiği dönemlerde, iş insanlarından ordu üst kademelerine, siyaset önde gelenlerinden sivil toplum örgütlerinin liderlerine kadar çok sayıda insan, bölgeler arasındaki gelir farkını ortadan kaldıracak yatırımların yapılması için yukarıda aktarılanlara çok yakın çağrılar yapmasına tanıklık ediyoruz.

Hayatın anlamını "…maddi ve kültürel zenginlik üreterek insanların yaşamını kolaylaştırma" ilkesini oturtmuş biri olarak, böylesi çağrıların özüne hiçbir itirazım olamaz. İtirazım olmaz ama, ölçü koymadan, sağlıklı gerekçe üretmeden ortaya atılan önerilerin "aşırı değerlendirilmiş beklentiler" yarattığını, beklentiler hayata taşınamadığı zaman "hayal kırıklığının" da her türlü olumsuzluğa açık kapılar bırakacak kadar büyüdüğünü anımsamazsam, kendimle çelişirim.

Ekonomik, siyasi ve sosyal

fizibilitesi olmadın…

Kanaat önderlerinin bir malumatı bilgiye, bilgiyi fikre, fikri projeye dönüştürürken; projeyi da hayata taşırken mutlaka işin "fizibilitesi" hakkında da düşünmüş olması gerekir.

Herhangi bir bölgesel kalkınma projesinin ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan fizibil olmasının ölçülerini Prof. Dr. Ayda Eraydın şu üç ilkeyle ortaya koyuyor: Birincisi, bölgelerin bilgi birikimlerini sürekli olarak artırmaları, rekabet sürecini sürdürebilmek için yaratıcı olarak kullanmaları; yani "sürekli öğrenme kapasitesi oluşturmaları" gerekiyor. İkincisi, "…öğrenme ve gelişme süreci için gerekli olan birliktelikleri, işbirliğini ve paylaşmayı kolaylaştıracak kurumsal zenginliğin desteklenmesi". Üçüncü ilke de, "…değişik amaçlara yönelik çok sayıda bölgesel kurumun oluşumunun desteklenmesi, yerel ve merkezi kamu kurumları ile merkezi ve yerel kamu kurumları ile diğer kurumlar arasında işbirliğinin artırılması"dir. Kurumlar arası ilişkide "sivil inisiyatiflerin" gerekli yaygınlık, yoğunluk ve derinlikte olması da başarı için gerekli görülüyor.

Geliştirilen projelerin ayaklarının yerde olabilmesi için dikkate alması gereken başka ölçüler de var: Örneğin, piyasa sisteminin geçerli olduğu bir ekonomide, "…eşit olmayan gelişme yasasını" gözden ırak tutarak, "…anonsu kendinden büyük projeleri yaşatmanın gerektirdiği ekonomik fazlanın" nasıl yaratılacağını da net bir biçimde ortaya koymuş olmanız gerekir. Ayrıca, ülke genelinde birbirine benzer geri kalmış bölgelerin yaygınlığının, odaklanmayı güçleştirmesi, siyasi irade koymayı zorlaştırır: Bu konu üzerinde de düşünmek ve çok yönlü tartışmak, bir ortak düşünceye ulaşmış olmak da bir diğer önemli adım. Eğer insanların aş, iş, eğitim ihtiyaçları öncelikli ise, klasik yatırım anlayışı yerine, farklı yatırımların denenmesi, küreselleşmenin yarattığı yeni toplumsal yapılanma içinde farklı uygulamaların da irdelenmesi gerekmez mi? Böylesine bir organik bütünlüğü olan projeler ortaya koymanın bizi başarıya taşıması doğal değil mi?

Öngörme ve önlem

alma disiplini

Açılımlar eleştirilirken "ön hazırlık yapılmasındaki eksikliklere" herkes gönderme yapıyor. Ekonomik projeler önerilirken de, bölgesel kalkınmadaki dünyanın değişik yörelerindeki deneyimler hakkında net bilgiler elimizin altında olmalı. Kalkınmayı yönlendiren "genel eğilimler" göz önüne alınmalı ki, akılcılığın temeli olan, "…eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler ile kendi olanak ve kısıtlarımız arasında denge kurabilelim". Ekonominin kendi yasalarındaki işleyişi göz önüne almalıyız ki, sosyal yasalarla uyum içinde olabilsin, aktaracağımız kaynak ile alacağımız sonuç arasında denge kaçmasın.

Açılımda gözlediğimiz "ön hazırlık, öngörme ve önlem alma disiplinsizliğini" ekonomi konusundaki önerilerde tekrarlamayalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar