Önemsenmeyen gerçekler peşimizi bırakmayacak!
Kısa vadeli bir bakış açısı ile günlük ihtiyaçları karşılamak üzere önemli kararlar almak, genelde orta vade için sağlıklı sonuçlar üretemiyor. Büyüyen sorun ve dengesizliklerin önemli ölçüde ihmal edilmesi zaman içinde telafisi olanaksız kırılganlıklara sebep olabiliyor. Etkili ve yetkili kesimlerin, sorunları küçük iken çözmeye çalışmak yerine ne pahasına olur ise olsun gereksinimlerini karşılamaya odaklanması, sürdürülebilir olmayan eğilimlerin güçlenmesinin ve devamında gelecek istikrarsızlıkların sebebi oluyor. Bu koşullarda finansal piyasaları sarsan ve güvensizliğin tehlikeli seviyelere çıktığı anlamına gelen riskten kaçınma dalgaları ciddi sıkıntılar yaratabiliyor. Bugünün eğilimleri, 2008 senesini bir çeşit felakete çeviren küresel krizden yeterince ders alınamadığını düşündürüyor. Sistemi oluşturan kurumsal yapının kısa vadeli ihtiyaçlara teslim olması ve edilgenliğin yükselişi, oluşan boşlukların farklı keyfiyetlerle dolması gibi olumsuzluklar geleceği tehdit etmeye devam ediyor.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız genel akışla oluşan saadet zinciri, tedbirsizliği teşvik eden söylemler ve aklın kötüye kullanımı kapsamına giren eğilimlerle destekleniyor. 1995 sonrasındaki bölgesel ve küresel ölçekli krizlerin, karalı ve tedbirli olunabilseydi yaşanmayacağı gerçeği tümüyle ihmal ediliyor. Küresel kriz öncesinde finanse edebildiğimiz sürece cari açık sıkıntı yaratmaz diyenleri Arap Baharı sonrasında durumunu unutmayın! Bugün, pazarlar uluslararası düzenin çöktüğü noktaya kadar dayanır diyenleri de gelecekte hatırlamaya çalışın. Kredi değerleme şirketlerindeki itibar kaybının sebebini de başka yerlerde aramayın. Fiyat istikrarının gereğini yapmak yerine, yapay bir şekilde beklentileri yönlendirerek günü kurtarmanın abonesi olan Merkez Bankalarını daha farklı bir kaderin beklediğini aklınıza bile getirmeyin.
Arap Baharı’nın da sürdürülebilir olmayan eğilimler bakımından bir çeşit milat olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Öncesinde gelişmekte olan ekonomilerin küresel düzenin yeni lokomotifi olacağı iddia ediliyordu ve enflasyon baskısı yükselmekte olan emtia fiyatları nedeniyle artıyordu. Sonrasında ise söz konusu ekonomilerin azalan risk iştahı nedeniyle kademeli olarak durgunlaştığına ve bu sayede fiyat baskılarının azaldığına tanık olduk. Küresel büyüme tahminleri o günden bu yana kademeli olarak aşağı çekiliyor, sermaye hareketleri artan güvensizlik nedeniyle dalgalı bir şekilde daralıyor ve kırılganlık artıyor. Bugün içi zayıf halka durumuna getirilen gelişmekte olan ekonomiler, daha fazla hissedile durgunluk ile yükselmekte olan enfl asyon baskıları arasında bunalmış, artık yeterince karşılanamayan toplumsal talepler ile azalan risk alma isteği arasında sıkışmış durumda. Bu duruma düşülmemesi için tedbirli olunamamanın faturası kapıyı çalıyor. Jeopolitik gelişmeleri da bu kısır sürecin yan ürünleri olarak görmek gerekiyor.
Finansal piyasalarda kısa vadede neler yaşandığı bu aşamadan sonra pek öneli görünmüyor: küresel eğilimler, özellikle gelişmekte olanlar için olumlu düşünmeye izin vermiyor. Pazarlardaki yozlaşmanın, bundan sonra yaşanacak olumsuzlukların temel sebeplerinden biri olduğunu bugünden görmek ve görünümlere aldanmamak gerekiyor.