Önemli pazarlar daralmaya devam edecek!..
Dünyanın en büyük pazarları durumundaki gelişmiş ekonomiler gelen veriler geleceğe yönelik beklentileri olumsuzlaştırmaya devam ediyor, daralmanın dalgalı bir şekilde sürmesi olasılığı artıyor. Kısa vadede günü kurtarmak amacı ile gelecekten bugüne transfer şeklindeki borç yükü artışları bu sonuçta belirleyici değişkenlerden biri oluyor. Söz konusu bölgelerde faaliyet gelirlerinin azalıyor, başka bir deyişle uzmanlaştıkları alanların olumsuz rekabet koşulları nedeniyle gelir yaratma potansiyeli düşüyor, bunu dikkate almayan stratejiler borç yükünü ve belirsizliği tırmandırıyor.
ABD'nin 2010 yılı bütçesinin büyüklüğünün 3.8 trilyon dolar olacağı açığın ise 1.6 trilyon dolar seviyesini aşacağı yönetim tarafından açıklandı. Wall Street Journal'da yer alan bir analiz ise ABD bütçe açığının ancak 2020 yılında 1 trilyon dolar seviyesinin altına inebileceğini söylüyor. Bu tablo ABD borç yükünün önümüzdeki 10 yılda iki katına çıkacağını söylüyor. Öyle bir açmaz varki, borç yükünün artmasını sınırlamak adına kararlı bir tavır sergilense ekonomi daralacak ve sorunlar ağırlaşacak, veya günü kurtarmak adına borç yükünün kontrolsüz bir şekilde artışına kayıtsız kalınarak günü kurtarmak adına gelecek tüketilecek. Her iki alternatifte sistemik riskin artacağı ve güven bunalımının derinleşeceği anlamına geliyor. Bu tabloda gelir ve tasarrufların erimesi, enflasyonun artması ve doların itibarsızlaşması anlamına geliyor. Eğer yeni seçenekler yaratmak ve sorunların kökenine inmek adına peşinen ciddi bedellerin ödenmesi göze alınamıyor ise başta petrol ve altın olmak üzere emtia fiyatlarındaki eğilim ne olacak ve diğer değişkenleri nasıl etkileyecek? Bu koşullarda zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatları dolar bazında yükselmeye devam eder, ekonomideki daralma hızlanır istikrarsızlık anormal boyutlara tırmanır.
ABD ekonomisinin durumu AB ve Japonya'daki olumsuzlukları hızlandırır, aynı açmazı yaşamak zorunda bırakır. Faaliyet gelirleri eridikçe pazarlar ve ekonomiler daralır, bu durum rekabet koşullarını bozar ve faaliyet gelirlerini küçültür; kısa vadede faaliyet dışı gelir yaratma amacı ile aşırı risk alınması ise sorunların daha seri bir şekilde ağırlaşmasına yardım eder. Aksini iddia edenlerin 2000'li yıllarda yaşanan eğilimleri ve etkileşimleri bir kez daha incelemesi gerekir. Zorunlu ihtiyaç maddesi faaliyetleri yükseliyor ve faaliyet gelirleri eriyor ise diğer mal ve hizmetlere yönelik talebin daralması, sorunlu kredi hacminin yükselmesi, bütkçe açığı ve kamu borcunun artması kaçınılmazdır. Aslında zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatlarının mı yükseldiği yoksa paraların satın alma gücünün birikmiş sorunlar nedeniyle eridği ve buna bağlı olarak vazgeçilemeyen ürün fiyatlarının yükselişi konusu bu saatten sonra önemini kaybetmiştir. Ödemeler sistemini korumak ve faaliyet dışı gelir yaratmak amacı ile yaşanan parasal genişleme ulusal paraların satın alma gücünü etkilemiş ve bu durumun zorunlu ihtiyaç maddesi fiyatlarına yansıması tüm çabalara rağmen önlenememiştir.
AB ve Japonya'da bugünün koşullarında kamu gelirlerini artırmak, hatta azalmasını önlemek pek olası değildir. Bütçe açığı ve kamu borcundaki büyümeyi kontrol altına almanın tek yolu harcamaları kısmaktan geçmektedir ve muhtemel sonucu ekonomik daralmanın devam etmesidir. Devamında ise sorunlu kredilerin artması ve krizin derinleşmesi anlamındadır, bozulan kamu dengelerinin durumu düzeltme gücü ise tükenmektedir. Kamulaştırma, korumacılık, düzenli parasal genişleme, güven bunalımının derinleşmesi ve kendi kendini besleyen istikrarsızlık gibi eğilimlerin zaman içinde belirleyici konuma gelmesi gündemdedir. Bu olumsuz ihtimalleri sıfırlamak adına kararlı bir siyasi irade ise mevcut değildir. Gerçekler insanlığa anlatılmadan, onların bilinçli desteği kazanılmadan bu süreci terse çevirmek adına yapılabilecek eylemlerin yeterli olması söz konusu değildir.
Amerikan Doları veya Türk Lirası'nın değerlenmesine bakarak bu tablonun değişeceğini sanmak, geniş kesimleri yapılmaması gereken eylemlere teşvik etmek gafletten başka birşey değildir...