Önemli olan krizi nasıl algıladığımızdır
İnsan yaşamının "tehdit ve güven algılaması" ekseninde salındığını hepimiz kendi deneyimlerimizden de biliriz.
Büyük krizler bütün insanlığı derinden etkiler; onları doğru algılamak hepimiz için hayati önemdedir.
Krizin şiddetlendiği ilk günlerde 7 Ekim 2008 günü, "Krizin fırsat alanları da vardır" tezini savunan bir kısa değerlendirmemiz oldu. İki gün sonra 9 Ekim 2008 günü "Krizin fırsat anlarını tartışmalıyız" çağrısını yapan köşe yazımız DÜNYA'da yer aldı. Ardından 13 Ekinm 2008 günü "Krizlerle baş etmenin reçetesi var mı?" sorusuna işyeri ölçeğinde yanıtlar arayan uzun bir denememiz oldu. Bir adım sonrasında 16 Ekim 2008 günü "Krizler iyi ve kötü yöneticiler" başlıklı yazıda liderliğin önemine değindik. Bizi yönlendiren düşüncenin özünde " doğru algılama" yaratacak tartışma ortamı yaratma var. Biliyoruz ki algılama, olay ya da olguları "adlandırma" düzeyimiz; adlardan "kavramlar türetme" gücümüz; kavramları "düşünceye dönüştürme" becerimiz; düşünceleri "projelendirme" kapasitemiz ve hepsinden önemlisi "uygulama" ile ortaya koyabileceğimiz sonuçlarla ilgili.
Bugün yaşanan krizi algılama düzeyimiz de hangi soruların yanıtlarını aradığımızla ilgili. Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü ve Murahhas Azası Tayfun Bayazıt'ın sorusu zihnimizin merkezinde yanıtını buluncaya kadar canlı durmalı:
"ÖKrizlerden çıkan ülkelerin aynı yönde gitmediğini görüyoruz. Süreçleri akıllı yönetenler bu krizleri fırsat olarak değerlendiriyorlar, çok kısa dönemde olmasa dahi kendilerini ayrıştırabiliyorlar. Akıllı yönetmeyenler ise sürü ile beraber gidip sonuçlarına katlanıyorlar. Biz bu krizi fırsatlara çevirecek potansiyellere sahibiz ama beceriye sahip miyiz?"
Varsayımlar önemli
İnsanlar her zaman anonsu kendinden büyük olgularla karşılaşırlar. Bugün hep birlikte yaşadığımız gelişmelerin hem kendi büyük, hem de anonsu kendinden büyük. Bu özelliği nedeniyle, eksikli ve kirli bilgiye dayalı yetersiz varsayımlarla tepki geliştirme olasılığı yüksek. Varsayımlar yetersiz olduğu zaman "zihni modelin" büyük resmi ve ayrıntıdaki dinamikleri örtüştürmesi zor. O zaman yapmamız gereken işlerden biri de şu:Üretilen varsayımları önümüze koyup, onların üzerinde ayrıntılı biçimde düşünmeliyiz; tartışma iklimi yaratarak,diyalogları geliştirerek, alabildiğine sorgulayarak gerçeğe en yakın varsayımları yakalamaya uğraşmalıyız.
Yeteri kadar bir zaman kesitinde krizle başa çıkmanın yol ve yöntemini bize gösterecek olan zihni model için üretilmesi gereken "varsayımlar" üstüne çalışmalıyız.
Tedavüle sunulan varsayımlar
Kriz tartışmalarında bir dizi varsayım tedavüle çıkarılıyor. Hangilerinin doğru ya da yanlış, eksik ya da tam, yararsız ya da yararlı olduklarını anlamak için "zamana" ve "ortak aklına" ihtiyaç var. Şimdilik bir "ölçü" koymadan, bir "eleme" yapmadan, sadece tadavüle sunulan varsayımların listesini paylaşalım:
·Uzun süre ekonomiler eski hızlarında büyümeyecek, muhtemelen işsizlik oranları artacak.
·Güven ortamının eskisi gibi kurulması zaman alacak.
·Her şeyden önce, en azından bir süre özel kesim ağırlıklı bir piyasa sistemi yerine, devlet ağırlıklı bir piyasa sistemi egemen olacak.
·Kriz sonrası, insani ve finansal kaynaklar yanlış dağılımına son verilerek, onları daha verimli yöntemlerle yönlendirme çabaları yoğunlaşacak.
·Ekonomiye canlılık kazandırmak için kamu yatırımları hızlandırılacak.
·Makro ve mikro kurallar gözden geçirilecek; yeniden tanımlanacak. Bu tanımları yaratmanın içinde olanlar eğilimleri,onların yarattığı fırsat ve tehlikeleri, krizin oluşturduğu boşlukları daha etkin yakalayacak.
·Geçen yüzyılda son çeyreğine damgasını vuran neoliberal politikalar yeni dönemde eskisi kadar gözde olmayacak.
·Devletin dünya ve ülke ekonomilerindeki rolü en az on yıl sürecek.
·Finansal düzenin işlerliğindeki sorunlar para ve sermaye piyasalarını bir süre daha meşgul edecek.
.Petrol fiyatlarının oligopol piyasa nedeniyle "servet yaratması" ve servetin de belli ellerde toplanmasının yaratacağı ekonomik ve siyasal etkiler dünya gündeminin önemli konusu olacak.
·Başta petrol fiyatlarının yarattığı etkiler olmak üzere para ve sermaye piyasalarının yarattığı olumsuz etkiler uluslararası planda "koordinasyon" ihtiyacını artıracak.
·İdeolojik nedenlerle geciken önlemler; siyasi açıdan iktidar değişikliklerine yol açacak.
·Ödemeler dengesi sorunları olmayan ülkeler krize daha etkili yanıt verecek; sorunlu ülkelerin işi daha zor olacak.
·Sadece seçkin bir kapitalist azınlığın çıkarına işleyen bir kapitalizm yerini "girişimci kapitalizme" bırakacak. Bu emek-sermaye ekseninden, yaratıcı-girişimci eksenine kayan esnek birikim sisteminin kaçınılmaz sonucu olacak.
·Kriz sorunlarını "yerel ölçekte" çözmek mümkün olmadığı için "uluslararsı kurumların" işletilmesi, yeni ihtiyaçlara uygun "kurumların yaratılması" gerekecek.
·Kriz sonrasında sistemdeki elenme ve arında "yeni akışları" hızlandıracak; "yeni güçler" oluşacak, bu yeni güçler arasındaki "denge şartı" olan "istikrar arayışı" gündemin ilk sırasındaki yerini koruyacak.
·Bu kiriz sonrasında da "en akıllı" ve "en güçlü" olanlar değil; varsayımlarını sorgulayarak günün koşullarına uyun "zihni model" oluşturan ve "uyum yeteneğini" en iyi kullananlar uzun dönemli geleceklerini güven altına alacak.
Daha sonraki yazılarda "krizin algılanmasını" değişik boyutları ile ele alacak; üzerinde düşünülmesi gereken varsayımları paylaşmayı sürdüreceğiz.