Öncü göstergeler alarm vermeyi sürdürüyor!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Türkiye ekonomisine ilişkin eylül ayı verileri alarm vermeye devam ediyor. Tüketici Güveni'ndeki çöküşün ardından, İmalat Sanayi Kapasite Kullanımı sınırlı oranda artarken Reel Kesim Güven Endeksi de sert bir şekilde gerilemiş. Verilere ilişkin detaylar, uzun süredir devam eden durgunlaşma eğiliminin yerini daralmaya bırakabileceğini düşündürüyor. 

Reel Kesim Güven endeksinin bileşenlerindeki görünüm, mevsimsellikten bağımsız ve tehlikeli bir daralma yaşanması olasılığını güçlendiriyor. Mevcut mamul mal stoku endeksi artıyor, fakat diğerleri geriliyor; son üç aydaki sipariş miktarı, gelecek üç aydaki üretim, genel gidişat, son çeyrek döneme ilişkin ihracat sipariş miktarı, sabit sermaye yatırım harcaması, son üç aydaki istihdam miktarı ve toplam siparişlere ilişkin değerlendirmeler olumsuz eğilimler sergiliyor. Tüm bunların, ekonomik hareketliliğin mevsimsel olarak zirve yapması gereken bir dönemde yaşanmış olması sıkıntı yaratıyor. Sürdürülebilir olmayan eğilimler konusunda aşırılık sınırlarını fazlası ile zorlamış olmanın faturası önümüze gelmeye başlıyor! 

Bu ve benzeri olumsuzlukların gelişen ekonomiler başta olmak üzere küresel düzeyde yaşandığını dikkate almak gerekiyor. Ekonomik görünüm hızlanan bir şekilde bozuluyor. Belli ki talep daralıyor ve artık yüksek düzeyini koruyamıyor; giderek büyüyen arz fazlası ise ekonomik faaliyetleri daralmaya zorluyor. İşsizliğin ve sorunlu kredi hacminin artış eğiliminde olabileceğini, varlık değerlerini eriterek bilançolardaki tahribatı artırabileceğini ve diğer tüm değişkenleri olumsuz yönde etkileyeceğini hesaba katmak gerekiyor. 

Bu aşamada sormak gerekiyor: küreselleşme taraftarlarının iddia ettiği gibi son bir yılda yapısal reformlar konusuna gereken önem verilse idi bugünkü durum daha farklı olur muydu? Olumsuz eğilimlerin daha geniş bir zamana yayılması olasılığı nedeniyle kısa vade için kısmen evet denilebilir; fakat arz ve talep dengesizliğinin büyüyor olması sebebi ile orta vade açısından kesinlikle hayır yanıtı geçerlidir. Eğer durum böyle olmasa idi, çok uluslu doğrudan yatırımcılar yaklaşık iki yıldır gelişen ülkelerdeki faaliyetlerini elden çıkarmaya çalışmazdı! 

Türkiye’nin de içinde yer aldığı gelişenler cephesinde, özellikle hizmet sektörü ve sınai üretim arzında çok ciddi bir fazlalık var. Talebin bu dengesizliği kalıcı olarak giderecek şekilde artması ise mümkün görünmüyor. Muhtemelen arz fazlası dalgalı bir şekilde tasfiye olacak ve bu süreç bugünkü talebi de daralma yönünde baskılayacak. İşsizlik artar ve bireysel gelirler erirken, talebin eski düzeyini koruması söz konusu olamayacak. Bu süreç doğal olarak kamu kesimi ve mali sektörü de yıpratacak, istikrarsızlaşma yönündeki eğilimleri besleyecek. Para ve maliye politikalarının gevşetilmesi veya sıkılaştırılması yönündeki tercihler, temeldeki olumsuz eğilimleri değiştiremeyecek. 

Döviz, emtia ve sermaye piyasalarındaki son dönem eğilimleri ise sonuç niteliğindedir; yaşanan olumsuzlukların sebebi değildir, fakat sürecin hızlanmasına katkı yaptıkları söylenebilir. 2003-2011 yılları arasındaki para bolluğunun yarattığı derinlik sarhoşluğu ve tetiklediği eğilimler, bundan sonra yaşanacakların en önemli sebebi olmaya devam edecek! 

Evet! Reel Kesim Güven Endeksi de bel veriyor! Satılamayacak mal ve hizmetin üretilmeye devam etmesi pek mümkün görünmüyor. Faaliyet gelirleri hızla eriyor, faaliyet dışı gelir üreten risk portföyleri kayıplarını büyütmeye koşuyor. Riskten kaçınma eğiliminin güçlenerek daha da belirleyici olması engellenemiyor, piyasalar istikrarsızlık üreten bir görünüm sergiliyor. Eskiden sermayeyi ve beklentileri yönlendirerek günü kurtaranlar, bu yeteneklerini büyük ölçüde tüketmiş gibi görünüyor!  

Mevcut koşullarda ve bizim açımızdan, önümüzdeki hafta başında açıklanacak eylül ayı enflasyon rakamının aynı döneme ilişkin ABD istihdam verilerinden daha önemli olduğunu dikkate almak gerekiyor!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar