Önceliklerin değil, rakamların revizyonu
Hızlandırılmış bir gerilim filmi gibi yaşadığımız son beş aya bakınca, çekilen büyük acılara ve kaygı verici kutuplaşmalara rağmen, ülke olarak büyük bir tahammül ve esneklik potansiyeline, dolayısıyla ne kadar kötüleşse de yeni koşullara şaşırtıcı bir uyum yeteneğine sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu potansiyel ve yeteneği ekonominin yapısal direncini arttıracak reform iradesi ile birleştirip kalıcı bir refah sıçraması yapamayışımıza, bu yönde kollektif bir uzlaşma sağlayamayışımıza hayıflanmam da bundan. Anlaşılan, belirsizlikler içinde yüksek adrenalin üreterek yaşamak toplumsal genetiğimizin bir parçası haline gelmiş olmalı. Öyle ki, arada bir belirsizliklerin genellikle kontrol dışı olan bir bölümü ortadan kalktığında neredeyse telafi etmek istercesine kendimiz yenilerini yaratıyoruz. İnsan, en fazla, kriz ve kaos ile boğuşmak için katlanılan maliyetin çok daha azı ile yürütülebilecek bir stratejik yol haritasının bir türlü gündemin önceliği haline gelememesine, sistemin siyasal, sosyal ve ekonomik aktörlerinin ülkenin tek çıkış yolu olan bu çözümün arkasında iradelerini birleştirememelerine üzülüyor. Oysa, yeterince değerlendiremesek de, uzun süre mutfağımızı düzenlemek için bize zaman kazandırmış olan küresel belirsizliklerin, kitlesel hoşnutsuzluğun yükselmesi karşısında somut çözümler geliştiremeyen liberal ve atlantikçi düzene karşı gelişen milliyetçi ve içe kapanmacı tepkiler temelinde şekillenmekte olan korumacı ve avrasyacı yeni bir merkezin oluşmasıyla çok kutuplu bir dünyaya yol açması, hazırlığı tamamlayamamış olmanın maliyetini iyice yükseltecek. Hele bu yeni kutbun kitlelerin sorunlarını nasıl çözümleyeceği belli olmasa da kısa vadede batı ülkelerinde bile taraftar edinmesinin temelinde, İslamcı kimlikli terör hareketlerini öncelikli hedef bellemesi olduğu düşünülürse, sadece ekonomide değil diğer alanlarda da bahşetmemiz gereken belirsizlikler ve revize etmemiz gereken öncelikler artacak gibi görünüyor.
Reform yerine can suyu desteği ve TÜİK sürprizi
Biz ise, fazlalığını hiçbir zaman umursamadığımız katta kanıksadığımız sorunların etkisiyle de olsa, her zaman yaptıklarımızdan farklı bir şeyler yapmaya pek niyetli gibi durmuyoruz. Ekonomik Koordinasyon Kurulu’nun büyük beklentiler yaratıldıktan sonra açıklanan yeni teşvik paketi, kalıcı ve reform niteliğinde bir önlem seti olmaktan çok belli ki zor durumdaki şirketlerin ayakta kalmasını amaçlıyor, yani cansuyu niteliği taşıyor. Özellikle Hazine destekli Kredi Garanti Fonu kefaletiyle KOBİ’lere açılacak kredilerin riskinin üstlenilmesi, sadece bankacılık sistemindeki bilanço baskısını bir süre için ertelemeye, ama sorunun da ağırlaşmasına yol açabilir. Gündemde olan sicil aff ının da ödeme sıkıntısı çeken şirketlere yeni kredi imkanı sağlama amaçlı olduğu açık. Zaten daha önce çıkarılan vergi ve varlık barışı da, haklı gerekçelerle olsa ve bütçeye katkı sağlasa da potansiyel gelirlerin iskonto edilmesi ya da onlardan vazgeçilmesi anlamına geliyor. Yani bütün bunların, gerekli oldukları kabul edilse bile, ekonomik yapıya direnç kazandıracak nitelikte oldukları söylenemez.
Son olarak, başta iktisatçılar olmak üzere hepimizin ve uluslararası kuruluşların, hatta hükümet yetkililerinin yıllardır Türk ekonomisi hakkında yaptıkları değerlendirmelere esas aldıkları milli gelir rakamlarının ve ona bağlı olarak dile getirdikleri yorumların geçersiz olduğunu açıklayan TÜİK, geçmişe yönelik olarak yenilediği milli gelir serisiyle zaten pek zengin olan belirsizlik menümüzü tamamladı. Öteden beri sorunlu bulunan kurumsal kalitemiz yönünden yeni bir zaaf yaratmamasını umduğumuz ve bilimsel yöntemlere bağlılığı bilinen bir kurumumuzun Avrupa İstatistik Birliği’nin 2010 tarihli metodolojisi çerçevesinde uzun süredir uzun süredir üzerinde çalıştığı ifade edilen bu güncellemesi, ortaya çıkan farklılığın büyüklüğü ve yaygınlığı açısından şaşkınlık yarattı. Gerçekten 2015 sonu itibarıyla milli gelirimiz % 20 oranında arttı ve uzunca bir süredir düşme trendinde olan kişi başı milli gelirimiz 9247 dolar’dan 11014 dolar’a çıktı. Öte yandan, ayrıntılar belirtilmemekle birlikte, yatırımların milli gelir içindeki payı, arge ve askeri harcamaların yatırım sayılmasıyla,10 puan artarak %18’den %28’e çıkarılmış ve böylece cari açık rakamı göz önüne alındığında hep düşüklüğünden yakındığımız % 14 civarındaki tasarruf oranımız da bir çırpıda % 24’e yükselmiş durumda. En önemlisi de, 2010 - 2015 dönemindeki ortalama büyüme hızımız % 4,9 yerine % 7,9 olmuş, yani dünyada en hızlı büyümeyi gerçekleştiren ülke bizmişiz de bilmiyormuşuz. TÜİK’in bu hafta bir basın toplantısı düzenleyerek bu farklılıkları etrafl ıca açıklaması bekleniyor.
Güncellemede sorular ve sorunlar
Umarız ki, kurumun açıklamasında yer aldığı gibi, yöntemlerin daha gerçekçi ve kapsayıcı olması nedeniyle yeni seri ekonominin gerçek durumunu daha iyi yansıtmakta olsun. Ama bu durumda dahi şimdiye kadar yapılan ölçümlerin bu denli yanlış olmasını açıklamak oldukça zor olmalı. Ayrıca bu kadar önemli bir güncelleme için bir ay daha beklenip yılsonunun beklenmemesi ve baz yılı olarak da Avrupa’nın esas aldığı 2010’un değil de ekonominin %4,8 oranında küçüldüğü 2009’un alınması da ilginç ve izaha muhtaç. Öte yandan yeni seride büyüme hızının sabit fiyatlarla reel milli gelir yerine “zincirleme hacim endeksi” yöntemiyle hesaplanması, eski seriyle bağı kopartması ve kıyaslama yapmayı zorlaştırdığı için de eleştiriliyor.
Nihayet iki ilginç nokta dikkate değer: Birincisi, yeni endeksle revizyon hep yukarı yönlü olduğuna göre, 27 çeyrektir süren büyümeden sonra % 1,8 olarak açıklanan son çeyrek küçülmesi, acaba eski seride çok daha yüksek mi olacaktı? Yani 2016 yılının toplamda küçülme olması ihtimali mi vardı? İkincisi, güncellemede verileri en yüksek oranda revize edilen sektör inşaat. Eskiden milli gelire oranı %4.4 iken yeni verilerde %8.2. Konjonktür değişip te inşaat sektörü daraldığında metodoloji yeniden mi değiştirilecek? Bir de şahsi merakım var, bu revizyon kredi derecelendirme şirketleri tarafından nasıl karşılanacak? Görüyorsunuz herkesi epeyce uğraştıracak taze bir bulmacamız oldu. Üstelik gündemimizi ve önceliklerimizi değil, rakamlarımızı revize ederek...