Öncelik yatırımları artırmak olmalı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

 

Türkiye'nin kronik cari açığının ana müsebbibinin tasarruf eksikliği olduğundan hareketle ekonomi politikasında önceliğin  tasarrufları artırıcı tedbirlerin alınması olduğu düşünülebilir. Açıkçası, ben tam aynı fikirde değilim. Evet, kuşkusuz Türkiye'nin tasarruf oranı pek çok ülkeye göre oldukça düşük seviyelerde, ancak bunu artırmak pahasına tüketimi kısmak ve/veya gelir dağılımını daha eşitsiz hale getirmek (fazla geliri olan nisbi olarak daha fazla tasarruf eder) akıllıca bir strateji olmayacaktır. Nihayetinde, Türkiye'de tüketim harcamalarının yüksekliği esas olarak genç ve harcamaya meyilli bir nüfus yapısının olması gibi demografik bir nedene dayanmakta. Kapitalist ekonomilerin temel dinamiğinin insanın ihtiyaç ve arzularının karşılanması olduğunu dikkate aldığımızda, böyle bir demografik yapının dezavantaj değil, bir avantaj olduğunu kabul etmek durumundayız. Öte yandan, zaten doğal olarak var olan bu dinamiğin tüketici kredileri yoluyla temel ekonomik dengeleri bozacak bir şekilde aşırı miktarda uyarılmasının da bir fayda sağlamadığı (ve sağlamayacağı) da muhakkak.

Türkiye'de politika yapıcıların asıl odaklanması gereken nokta tüketim harcamalarının yüksekliğinden daha çok yatırım harcamalarının düşüklüğü olmalıdır. Pek çok kişi, "ama milli gelir zaten yatırım harcamaları ve tüketim harcamalarının toplamından oluşur; tüketim harcamalarının azaltılması otomatik olarak yatırım harcamalarının milli gelire oranının artması anlamına gelecektir" şeklinde bir itirazda bulunabilir. Bu (matematiksel olarak) doğru olmakla birlikte, gene de uygulanacak ekonomi politikasının odak noktası yatırım harcamalarının artırılması olmalıdır. Eğer politikayı salt tüketim harcamalarını daraltmak yönünde şekillendirirsek, yatırım harcamaları için gereken önemli bir motivasyonu da kaybetmiş oluruz. Nitekim, günümüzde başta Güney Avrupa olmak üzere pek çok gelişmiş ekonominin en önemli problemi ekonomilerindeki tasarruf oranının artmış olmasına ve faizlerin de sıfırlanmış olmasına rağmen müteşebbislerin önlerinde kalıcı bir tüketim talebi görememeleri nedeniyle bir türlü yatırım harcamalarında istenen ivmenin yakalanamamış olması, ve bu nedenle de pozitif bir büyüme ortamına geçememeleridir.

Açık bir ekonomi olan Türkiye'de tüketim harcamalarını fazla daraltmadan yatırım harcamalarına kaynak yaratabilmenin yolu ülkeye net dış tasarruf çekmekten (= cari açık) geçer. Nitekim, Türkiye son yıllarda sağlam bir bankacılık bilançosuna sahip olması, kamu dengesinin korunmuş olması, enflasyonun (göreceli olarak) kontrol altına alınmış olması ve tabii ki yaratılan küresel likidite bolluğu gibi nedenlerle bol miktarda yabancı kaynak çekebilmektedir. Ancak, maalesef ki, son 8 senede ortalama olarak milli hasılanın %5.7'si gibi çok yüksek bir miktarda dış tasarruf çekmiş olmamıza rağmen bu gelen kaynakları yatırım harcamalarına kanalize ederek verimli bir şekilde değerlendirebildiğimiz kesinlikle söylenemez. Son 8 senede yatırım harcamalarının milli gelire oranı %20.5 olan Türkiye bu oranla 175 ekonomi arasında 118. sıradadır. Ekstrem bir örnek olduğu için aynı dönemde tasarruf oranı %45.2 olan Çin'i dikkate almasak bile, gelişmiş ülke kategorisine terfi ettikleri yıllarda Japonya'nın %32.6 (1961-1970), Tayvan'ın %24.7 (1980-1990) ve Kore'nin %32.1 (1980-1990) tasarruf oranı olduğunu göz ardı edemeyiz.

Sonuçta makro bir gözlükten bakıldığında Türkiye'nin sınıf atlayabilmesi için yatırım harcamalarının oranını en azından %20'lerden %25'lere çekerken, tüketim harcamalarını da %70'lerden %65'lere düşürmesi gerekmektedir. Böyle bir transformasyonu gerçekleştirebilmek için tüketim harcamalarını reel olarak sabit tutarken, yatırım harcamalarını 3 sene boyunca her sene %7.5 oranında artırmak yeterli olacaktır.  Bu işin tabii ki makro kısmı. Bir de işin mikro kısmı var. Yani, yatırım harcamalarını oransal olarak artırsak bile, bu harcamaların hangi alanlara yöneleceği de çok önemli. (Örneğin, yatırım harcamalarının ağırlıklı olarak konut sektörüne ve iç tüketime yönelik verimsiz yatırımlara kanalize edilmesi faydadan çok zarar getirebilir.) Yatırımları doğru sektörlere ve döviz kazandırıcı alanlara yöneltmek için ise, daha önce de vurgulamış olduğum gibi, iyi planlanmış teşviklerin hayata geçirilmesi, gerektiği yerde korumacı tedbirlerin alınması ve rekabetçi bir kur politikası uygulanması şart.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019