Öncelik enflasyonla mücadelede, şimdilik
Para Politikası Kurulu (PPK) perşembe günü politika faizini yüzde 42,5’ten 46’ya, gecelik faiz koridorunun da üst sınırını yüzde 46’dan 49’a alt sınırını yüzde 41,5’ten 44,5’e yükseltti. Açıkçası TCMB’den bu kadar sert bir tepki beklemiyordum.
İki hafta önce “TCMB’yi zor bir sınav bekliyor” başlıklı yazımda TCMB’nin bir ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtmiştim. Mart ayında yüksek fiyat artışı enflasyonun katılığını bir kez daha göstermiş, 19 Mart ve sonrasında yaşananların yarattığı siyasal ve ekonomik belirsizlikler dövize büyük bir talep yaratmıştı.
Kurun alıp başını gitmesini önlemek için de TCMB o günlerde 30 milyar dolar döviz satmak zorunda kalmıştı; bu miktar günümüzde 50 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Dahası, yavaş da olsa düşüşte olan enflasyon beklentilerinin yönünü büyük olasılıkla yukarı çevireceğini kestirmek için kâhin olmaya gerek yoktu; nitekim böyle oldu.
Yazımda, “Bu koşullarda TCMB’nin enflasyonla mücadelede kararlığını göstermesi ve sıkı para politikasından taviz vermeyeceğini kanıtlaması şart” dedikten sonra 250 baz puanlık faiz indirimlerine son vererek faiz oranı en azından değiştirmemesi gerektiğini savunmuştum. Şahsen bunun bile kolay bir karar olmadığını düşünüyordum çünkü iktidar yanlısı bir kısım medyada mevcut faiz düzeyinin bile çok yüksek olduğu ve ekonomiyi zorladığına dair yorumlar çıkmaya başlamıştı (Yazımda Yeni Şafak’tan aktardığım alıntıya bakılabilir).
Sınavdan tam not
TCMB faizi sabit tutmak şöyle dursun 350 baz puanlık artış yaptı. Sınavdan tam not aldığı kesin. Belli ki TCMB enflasyonun belini kırma konusunda durumun benim düşündüğümden daha vahim olduğuna hükmetmiş. PPK’nın açıklamasında dezenflasyonun önündeki engeller açıkça belirtiliyor:
-Aylık temel mal enflasyonunun finansal piyasalardaki gelişmelerin etkisiyle nisan ayında bir miktar yükselecek
-Yurt içi talep ivme kaybetmekle birlikte öngörülenin üzerinde seyrediyor ve enflasyonu düşürücü etkisi azalmış durumda
-Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışları dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ediyor
Durum böyle ise, TCMB yola nasıl devam edecek? “Para politikasında kararlı duruş, yurt içi talepte dengeleme (iç talebi dizginleme diye okuyun) Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile dezenflasyon süreci” güçlendirilecektir. “Enflasyonda kalıcı düşüş ve fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir.”
TCMB benim görevim enflasyonla mücadele, iç talebi yüksek faiz ile baskılamaya devam edeceğim, Türk lirasının daha da değer kazanmasını gözeteceğim çünkü artık bir 50 milyar dolar daha satacak durumum yok demeye getiriyor. Haklı. Peki, iç talep durgunlaşır, zaten yerinde sayan ihracat da Türk lirasının daha da değerlenmesi ve uluslararası ticaretin gerilemesiyle düşüşe geçerse ekonomik büyüme ne olacak?
Günah keçileri aranıyor
Ekonomik büyüme TCMB’nin kaygısı olmayabilir ama iktidar için ciddi kaygı. Faiz kararını öğrendikten sonra aklıma gelen, sizin aklınıza da gelmiş olmalı, iki soru şu oldu: TCMB bu kararı Cumhurbaşkanlığına önceden onaylatmış, en azından haber vermiş olabilir mi? Tabi sayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek aracılığı ile. İki, “Ortodoks ekonomi politikalarına” karşı çıkan kesim bu karara ne tepki gösterecek? Bu sorunun yanıtından devam edelim çünkü ilk sorunun yanıtı bence bu yanıtta gizli.
Elimden geldiğince iktidar yanlısı gazeteleri taradım. Çoğu haberi yorumsuz vermiş. Ancak iki tepki çok ilginç. Akit “FETÖ iş başında; Bir darbe de Hazine ve Merkez’den” başlığını atmış. Yeni Şafak ise siyaseten anlaşılır bir başka günah keçisi icat etmiş. CHP piyasaları karıştırarak yüksek faiz lobisine destek vermiş ve ekonomiyi bilerek zora sokmuş.
Yani kallavi faiz artışına, TCMB’nin kararlılığına ve daha genelde “Ortodoks ekonomi politikalarına” doğrudan karşı çıkış yok. Bu yaklaşımlardan anladığım Cumhurbaşkanının enflasyona öncelik verilmesine karşı olmadığı. Büyük olasılıkla kendisine geçici bir şok yaşandığı ve temmuzdan itibaren faiz indirimlerine yeniden başlanacağı, ekonominin de büyük sıkıntı yaratacak kadar durgunlaşmayacağı söylenmiş olmalı.
Bundan böyle bu köşede ekonomik büyümeye ve istihdamdaki gelişmelere daha sık yer vermek gerekecek.