Önce simgesi TL'nin, sonra borsası İstanbul'un...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

 

Türkçeyi ters yüz etmeye TL'nin simgesiyle başladık. TL için simge belirlenmiş olmasına kimsenin itirazı yok. İtiraz, simgenin rakamdan önce kullanılacağına ilişkin görüşe. Bu konuya daha önce de değindik; ama örnekler giderek çoğalınca yeniden eğilmek gerekti.

Biz Türkçe yazıyoruz, İngilizce değil ki. İngilizce gramere göre yazarken ister TL, ister dolar olsun simge rakamdan önce gelir, ama rakamdan sonra okunur.

Türkçe bir metinde doların simgesini rakamdan sonra yazacak ve okuyacağız, ama TL'nin simgesini rakamın önüne yazıp, rakamdan sonra okuyacağız, olur mu bu. Olmaz, ama olduruldu. Bakın etiketlere, broşürlere; kiminde TL'nin simgesi rakamdan önce, kiminde rakamdan sonra. Kafa karışıklığından başka bir şey değil.

TL için simgeye zaten gerek yoktu, ama haydi bir simge olsun istedik, bari yanlış kullanıma meydan vermesek, insanları ikilemde bırakmasaydık, onu da yaptık.

İfadeleri ters yüz etmeye başladık, gerisi çorap söküğü gibi geldi. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın adını, kapsama diğer borsaları da katmak suretiyle değiştirdik. Makul olanı neydi; İstanbul Borsası değil mi. Türkçeye göre de böyle olması gerekiyordu. Ama biz ne yaptık, İstanbul Borsası yerine Borsa İstanbul adını uygun gördük. Sırf BIST diye bir kısaltma yaratabilmek için mi böyle bir ismi tercih ettik, kim bilir...

Karadeniz'le Marmara'yı birbirine bağlayacak bir kanal açma projemiz var. Onun ismi de İstanbul Kanalı değil, Kanal İstanbul.

Neden İstanbul Borsası, neden İstanbul Kanalı değil de, Borsa İstanbul, Kanal İstanbul, bilen var mı? Bu Türkçenin hangi kuralına göre böyle; bunu bilen, açıklayabilen var mı?

Böyle yapılarak marka yaratmak istendiği söylenebilir. İyi güzel de, marka olmasını beklediğimiz, ona göre isim verdiğimiz borsa için SPK'nın son yaptığına ne demeli. SPK, Gezi Parkı eylemleri sırasında gerçekleştirilen işlemler için detaylı bir araştırmaya girişti. Bu da bir tür cadı avı! Öyle ki, yapılan işlemlerin yanı sıra aracı kurum çalışanları ve bu çalışanların banka hesaplarına kadar bilgi isteniyor.

Böyle mi marka olunur? Hisse senedi fiyatları yükselirken ses çıkarmayacaksınız, ki doğrusu da o zaten, ama fiyatlar düşünce suçlu aramaya kalkışacaksınız.

Mevcutlar da değişir mi ki?

Eğer doğru kalıp, doğru kullanım İstanbul Borsası değil de Borsa İstanbul ise demek ki biz Boğaziçi Köprüsü derken de yanılıyoruz, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü derken de. En kısa zamanda bunların adını Köprü Boğaziçi, Köprü Fatih Sultan Mehmet olarak değiştirmekte yarar var.

Gerçi bunun sonu pek gelmez ya. Baraj Atatürk de sırada, Baraj Keban da... Havaalanları var, yol isimleri var, üniversite isimleri var...

Dil böyle yozlaşır işte

Bu, adım adım Türkçeyi yozlaştırmaktır. Gereksiz yere sözcüklerin yerini değiştirerek Türkçeye tümüyle ters bir yapı oluşturmanın gereği ne olabilir ki... Zaten günlük kullanımda dilimiz her geçen gün yıpratılıyor. Örneğin birçok sözcük bir bakıyorsunuz fiil oluvermiş.

Sonlandırmak, zamlanmak, olumlamak... Polislerin dilimize "armağanı" olan bekleme yapılmaz... Ne yani şimdi aynı mantıktan hareket edersek, "Yemek yeme yaptık" ya da "Yola çıkma yaptık" mı diyeceğiz...

Televizyonlarda görev yapan arkadaşlarımızın "armağanı" olan ifade biçimleri de var. Örneğin "Faizler arttı diyelim" gibi. "Faizler arttı"dan sonra "diyelim"e ne gerek varsa...

Yalnızca Türkçeyi mi?

Biz yalnızca dilimizi bozmuyoruz ki; basit bir yüzde alma hesabının bile hükümetin en yetkilileri tarafından yanlış yapıldığını hayretle izliyoruz.

Kısa bir süre önce Harvard Üniversitesi'nden Dani Rodrik ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek arasında AKP döneminde kişi başına gelirin ne kadar arttığına ilişkin bir tartışma yaşandı. Bu tartışma temelde hesaplamanın "TL bazında sabit fiyatla" mı, yoksa "dolar bazında cari fiyatla" mı yapılacağı noktasındaydı. Türkiye'nin, dolar bazında cari fiyatla hesaplama yaptığını belirtelim.

Asıl konumuz, hangi hesaplamanın daha doğru olduğu değil. Halen kullanılmakta olan yönteme göre Türkiye'de kişi başına gelirin 2002-2012 döneminde yüzde 300 arttığı belirtiliyor. Acaba öyle mi?

Açın TÜİK'in sayfasını, resmi rakamlar orada. Türkiye'de kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla 2002 yılında 3 bin 492 dolar, 2012'de ise 10 bin 504 dolar. Artış tam yüzde 200.8 düzeyinde; yani 2 kat artış var. Ama Türkiye'de kişi başına gelirin 2002-2012 döneminde yüzde 300 arttığı belirtiliyor.

Bir sayı 2 kat artmışsa, 3 katına çıkmıştır. Ama buna "3 kat artış var" diyemeyiz. Deriz demesine de, o zaman sokaktaki adam ağzıyla konuşmuş oluruz.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar