Önce ihracat sonra DİR

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Biz 1940'lılar kuşağı Türkiye'nin hububat deposunu Konya Ovası'nda bilirdik. Öyle öğretilmişti. Bugün hububat üretimi ve ticareti der demez, Konya'nın yanı sıra Çukurova'dan, Harran'dan, Polatlı'dan ses geliyor. Tabii, başka yörelerden de…

Yağışa, kuraklığa, toprak yapısına ve büyüklüğüne, dekar başına verime, üretim tekniğine bağlı olarak değişmekle birlikte yılda ortalama 20-22 milyon ton aralığında üretim gücüne 'kafadan' sahip Türkiye'de hububat denilince akla gelen ürünün buğday olması doğal

Nitekim Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, bu yılın buğday rekoltesini Çukurova, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu gibi üretim merkezlerindeki düzensiz yağışlara rağmen 19-20 milyon ton arasında tahmin ediyor. Yani, buğdayın 'tahtını' başka hiçbir ürün sarsamaz!  

İyi de arpa, çavdar, yulaf, pirinç, mısır ne oluyor? Bunlar da, Arapça kökenli 'habbe' kelimesini çoğaltan 'hubûb'un çokluk hali hububatın kapsama alanına giriyor. 'Habbe' de tahıl tanesi demek.

İthalat tartışması    

Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) bu ayın ilk günlerinde açıkladığı 2010-2011 Dönemi Hububat Müdahale Alım Fiyatları kararı, özellikle buğday piyasasında tartışılan ithalat sorununa, ilgili taraflarca kabul edilebilir çözüm getiriyor.

Çözümün kabul edildiğini, DÜNYA Mikro Politika'ya konuşan tarım sektörü  liderlerinin beyanlarından anlıyoruz. Peki sorun ne? Sorun, Adana Çiftçiler Birliği II. Başkanı Mutlu Doğru'nun ifadesiyle, iç piyasada haksız rekabet yaratan, üreticiyi de TMO'yu da zor durumda bırakan Dahilde İşleme Rejimi, kısaca DİR!

Bu 'rejim' tarım dışı sektörlerde de uygulanıyor ama, buğdayda tartışmayı ateşleyen şu: Ana hammaddesi buğday olan üretici-ihracatçı gıda sanayicileri, şimdiye kadar ihtiyaçları olan ithalatı ihracattan önce yapıyorlardı. Yani, rejim 'baş aşağı' uygulanıyordu. Şimdi normalleştiriliyor: Önce ihracat, sonra ithalat!  

Desteklemeye ince ayar

Sektörün lider isimleri, TMO'nun müdahale alım fiyatlarını değerlendirirlerken, siyasi otoritenin dikkatini destekleme politikasının kritik sorunlarından birine çekiyorlar: Her bölgeye aynı prim teşviki veya desteği!

Bu gerçekten çok ciddi bir sorun; çünkü verimsizle verimliyi, kalitesizle kaliteliyi, yanlış çiftçilikle doğru çiftçiliği aynı 'kabın'içine doldurup çalkalıyor. Dekara 250 kilo buğday alanla bin kilo alanı aynı ölçüde destekleyip iyi olanı âdeta cezalandırıyor!

Bu noktada ilginç 'hakkaniyet çağrısı' Konya Ticaret Borsası Başkanı Muhammet Uğur Kaleli'den geliyor. İlginç; çünkü Kaleli kendi bölgesine verilen destekleme priminin 'haksız' olduğunu söylüyor ve bakın ne diyor:                  "… bir yılda iki ürün alan bir bölgenin üreticisiyle Konya Ovası gibi kurak arazilerde nadas dolayısıyla iki yılda bir ürün alan üreticimize aynı prim ödenmemeli: Bu, haksızlıklara neden oluyor. Sosyo-kültürel şartları göz ardı etmeden, her bölge için ayrı çözümler üretilmeli." Kaleli bu düşünce ve önerisinde yalnız değil, geniş bir destek var. 'Tarım Havzaları Destekleme Modeli'ni tasarlayan Tarım Bakanlığı 'ince ayar' için çalışmaya başlamalı!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013