Önce değişimin çözümlenmesi gerekir
Her yönüyle ilginç bir dönemden geçiyoruz. Dünya adeta bir değişim kulvarında koşuyormuş gibi bir durum var. Şimdilik bunun gürültüsü duyuluyor. Dünyada ilginç eğilimler uç veriyor. Şimdilik henüz yeni yeni filizlenmeye başlayan iki eğilim dikkat çekiyor. Küreselleşme ve uluslararası entegrasyondan geriye dönme eğilimi bunlardan birisi. Uğruna büyük kavgalar verilen, küreselleşmenin de katkısıyla oldukça yol alınan serbest piyasa ekonomisi serüveninde şimdilerde ortaya çıkan eskiye dönme, sınırları kapatma, ticarette serbestleşmeyi kısıtlama, ulusal ekonomileri koruma altına alma eğilimi de ikincisi. Uluslararası medyadaki yansımalarına bakılırsa bu eğilimler Trump’ın icadı. ABD’nin yeni başkanı Trump ortaya çıkmasa dünya günlük güneşlik yoluna devam edecekti gibi bir izlenim yaratılıyor. Oysa vaziyet hiç böyle değil. Tamam, Trump’ın sesi en çok çıkıyor. Dünyanın sahibiymiş gibi konuşuyor. Daha müdahaleci mesajlar veriyor. Buna karşılık dünyada da genel ve yaygın bir kaygı var. İnsanlar huzursuz ve hallerinden memnun değil.
Gelinen noktada 2008 krizini bir başlangıç, bir dönüm noktası olarak görmek mümkün. Dünya sisteminin tam merkezinde yer alan, piyasa ekonomisi en yaygın olan, olabildiğince serbestleşmiş, kürenin en gelişmiş ekonomisi olarak kabul edilen bir ülkede bu boyutta bir krizin engellenememesi güçlü bir güven kaybı yarattı. Piyasa sistemine ilişkin güven önemli ölçüde sarsıldı. Aradan geçen uzun süreye rağmen krizin rağmen hala tam anlamıyla aşılamaması bu güvensizliği besledi ve adeta yerleşik bir olgu haline getirdi. Son sıralarda yapılan araştırmalarda küreselleşmenin dünya ölçeğinde gelir ve refah dağılımını olumsuz etkilediği, eşitsizlikleri derinleştirdiği yönünde bulguların ortaya çıkması toplumsal huzursuzluğu daha da temellendirdi. Bütün bu gibi durumlarda olduğu gibi koordinatları belli olmayan, genel bir değişim beklentisi yayıldı. Trump’ın başarısı bu beklentiyi politik söyleminin ekseni haline getirmesidir diye düşünüyorum.
Öte yandan, bütün bu kıpırdanmaları dünyanın bir değişimin, güçlü bir dönüşümün eşiğinde olduğunun işareti olarak kabul etmek de mümkün. Böyle düşünenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Bir boyutuyla kapitalizmin artık çözüm gücünü yitirdiği, yeni bir dünya düzenine ihtiyaç olduğu düşüncesi yayılıyor. Böylesine radikal bir dönüşümden çok geçmişte yapılan hataların telafi edilip, daha kontrollü bir piyasa düzenine kaymanın sorunları halledeceğini düşünenler de var. Bu tartışmaların giderek yoğunlaşacağı ve dünya ekonomisinin bir kez daha masaya yatırılacağı anlaşılıyor.
Bu tür dönüşümler kuşkusuz zaman alır. Büyük hengameler yaratır, Daha önceki dönüşümler dünya savaşlarına neden olmuş, çözümler bu tür savaşların peşinden ortaya çıkmıştır. Bu kez de böyle olacağı anlamına gelmiyor bu. Bu günün dünyasında savaş teknolojisinin geldiği nokta ve güç dağılımında yarattığı denge böylesi toptancı çatışma ihtimalini ortadan kaldırıyor. Zaten dikkat ederseniz daha çok küçük ölçekli, bölgesel çatışmalarla hem mesafe alınmaya çalışılıyor hem de silah endüstrisinin gerekleri karşılanıyor.
Bu ortamda ulusal ekonomilerin doğru bir hat üzerinde ve yüksek hızlarla büyümesi pek olası görünmüyor. Küre ölçeğinde yaygınlık gösteren büyüyememe sorunu bunu doğruluyor. Büyüyemeyen ekonomilerde gelir ve refah dağılımının düzelmesini ya da en azından bu doğrultuda yol alınmasını ummak pek gerçekçi bir beklenti olmaz. Ama bu tür bir düzelme olmadan da güveni tesis edip, güçlü bir atılım yapmak da pek mümkün görünmüyor. Bu günkü tartışmalara bakılırsa henüz bu noktaya gelinmiş değil. Daha çok eski düzenin uzantısı gibi görünen söylem ve eylemlerle yol alınmaya çalışılıyor. Tabii bir yere gidilemiyor. Buna biz de dahiliz Trump da. Oysa yeni bir düzen için önce dönüşümün kuramsal bir çözümlemesini yapmak, soyut bir maketini ortaya koymak gerekir. Tartışmalar bunun etrafında dönmeye başladığı zaman yol alınmaya başlamış demektir. Gerekli insan malzemesi bu yolda oluşur. Şimdilik ne bizde, ne başka yerde ne de Trump’ın Amerikasında böyle bir yönlenme yok. Bunca gürültü patırtı neden var onu da anlamak mümkün değil.